Emin Çölaşan'ın İmralı anısı: 'İlginç bir meslek deneyimi olmuştu!'

Emin+%C3%87%C3%B6la%C5%9Fan%E2%80%99%C4%B1n+%C4%B0mral%C4%B1+an%C4%B1s%C4%B1:+%E2%80%99%C4%B0lgin%C3%A7+bir+meslek+deneyimi+olmu%C5%9Ftu%21;%E2%80%99
ABONE OL

Sözcü Gazetesi yazarı Emin Çölaşan bugünkü köşe yazısında terör örgütü PKK'ın elebaşı Abdullah Öcalan'ın 1999 senesinde gerçekleşen duruşmaları sırasında yaşadığı bir anıyı anlattı.

Sözcü Gazetesi yazarı Emin Çölaşan bugünkü köşe yazısında terör örgütü PKK'ın elebaşı Abdullah Öcalan'ın 1999  senesinde gerçekleşen duruşmaları sırasında yaşadığı bir anıyı anlattı.

1999'un Haziran ayında gerçekleşen ve üzerinden tam 20 sene geçen duruşmalardan birisini izlemek için İmrali'ya gittiğini ancak kimlik kartını yanına almadığı için neredeyse duruşmaya girememe riski yaşadığını ifade eden Emin Çölaşan o dönemde yaşananları "Bütün gazeteciler için ilginç bir meslek deneyimi olmuştu" diyerek anlattı.

Emin Çölaşan'ın yazısı şu şekilde:

...

İmralı Adası'na tıkılan örgüt başının duruşmaları Haziran 1999'da başladı.

Ben o sıralarda Hürriyet'teyim. Duruşmalar beş gün sürecek.  Gazete her duruşma günü için bir yazarını görevlendirdi. Herkes sırayla bir gün gidecek...

Listeler askeriyeye önceden verilmişti. Günlerden 4 Haziran...

Ankara'dan bir gün önce Mudanya'ya doğru yola çıktım. Nasıl olsa isterler diye yanıma kimliğimi de almayı da unutmadım! Büyük bir heyecanla, adaya giriş izni almak için askeriyenin İmralı irtibat bürosuna gittim. Çok mutluyum, fevkalade heyecanlıyım.

Görevli astsubayın yanına girip kendimi tanıttım: "Merhaba. ben yarın İmralı'ya gidiyorum. Kartımın verilmesini rica ediyorum..."

Astsubay önündeki listelere baktı, kimliğimi istedi. Devletin resmi kimlik belgesi olan sarı basın kartımı uzattım ama yanıt olumsuzdu... "Emin Bey sarı basın kartı ne yazık ki bizde geçmiyor. Nüfus kağıdınızı rica edelim..." Eyvah, şimdi ne yapacaktım...

Ama ben de yılların gazetecisi idim! Mutlaka çözüm bulacaktım!

...

Ertesi sabah erkenden Mudanya iskelesine gidip tekneye bindik. Teyp yasak, fotoğraf makinesi, kalem, kağıt, her şey yasak. Bize adada kağıt kalem vereceklermiş.

İmralı uzaktan göründüğünde biz gazetecilere yine emir geldi: “Yasak bölgeye girdik, herkes kurallara uyacak.” İmralı iskelesine yanaştık ve yeniden bir sürü denetimden geçtik. Ada komutanı albay yanıma geldi. Tahmin ediyorum ona Hurşit Paşa emir vermişti… 

“Duruşmanın başlamasına daha yarım saat var. Gelin size adamızı biraz gezdireyim…” İkimiz adayı geziyoruz. 

Apo'nun bulunduğu cezaevinin duvarlarına geldik. Zaten cezaevinden birkaç adım sonrası duruşma salonu…

Albay'dan aptalca bir istekte bulundum: “Hazır bu kadar yakına gelmişken içeri girsek, Apo ile kısaca bir konuşsam!”

Albay suratıma “Oha” dercesine baktı, “İnsaf Emin Bey, o kadarı da olmaz” dedi. Utanmasa herhalde “Yüzsüzlüğün de böylesi olmaz, sen kafayı mı yedin” diyecekti!

Duruşma bitti, akşam saat 19:00 dolaylarında Mudanya iskelesine ayak bastık.

Size manzarayı anlatayım. Rıhtım boyunca ben diyeyim 15, siz deyin 20 canlı yayın aracı dizilmiş. Kameralar birbirine en fazla bir metre mesafede, her birinin başında o günlerin ünlü sunucuları, spikerleri var. 

Reha Muhtar, Ali Kırca dahil…Kıyamet kopuyor.

Biz tekneden çıkınca her biri üzerimize zıpladı. Kolumuza sarılanın kamerasına gidiyor, orada işimiz bitince başkaları tarafından öbürlerine sürükleniyorduk!

O gürültü patırtı ve kargaşa içinde o gece en az 10 kanalın canlı yayınına çıkıp duruşmayı anlattım. Hem de bir saat içerisinde… Hayatımın rekorudur!

İmralı bütün gazeteciler için ilginç bir meslek deneyimi olmuştu… Tam da 20. yılında kısaca anlatayım dedim!

Emin Çölaşan'ın yazısının tamamını okumak için tıklayınız

twitter takip