Faruk Bildirici son dönemdeki haberleri değerlendirdi: 'Gazeteci senaryo yazmaz'

Faruk+Bildirici+son+d%C3%B6nemdeki+haberleri+de%C4%9Ferlendirdi:+%E2%80%99Gazeteci+senaryo+yazmaz%E2%80%99
ABONE OL
Hürriyet Gazetesi'nden ayrıldıktan sonra okur temsilciği(ombudsman) yazılarını kendi kişisel web sitesi üzerinden yazmaya başlayan Faruk Bildirici bugünkü yazısında İBB seçimlerinin yenilenme kararının ardında Abdullah Öcalan'ın avukatlarıyla görüşmesine dair haberleri analiz etti. Gazetecilerin somut bilgi ve belgelerle haber yapabileceğini varsayımlar üzerinden konuşamayacağını belirten Faruk Bildirici bu konuyla ilgili daha çok tahmini yazıların yazıldığını ve bunların haberden çok senaryo olduğunu yazdı. Bildirici konuyla ilgili Cumhuriyet Gazetesi'nde çıkan bir haberi ve Yeni Şafak yazarı İbrahim Karagül'ün yazısını eleştirdi. Faruk Bildirici'nin yazısı şu şekilde:  Gazeteci senaryo yazmaz. Haber ve yazı yazar, yorum yapar, analiz üretir. Gazeteci, bu faaliyetleri yürütürken mutlaka somut bilgi ve belgeye dayanır. Ama son zamanlarda hiçbir belge ya da bilgiye dayanmayan, varsayımlarla, tahminlerle oluşturulmuş metinlerle sık karşılaşıyoruz. Haberden, gazetecilik ürününden çok senaryoya benziyor yazılanlar, söylenenler. En yakın örnekler de Abdullah Öcalan ile avukatlarının görüşmesine yıllar sonra yeniden izin verilmesi ve İstanbul’da büyükşehir belediye başkanı seçiminin iptali hakkında yazılanlar, konuşulanlar… Avukatlar, 6 Mayıs’ta düzenledikleri basın toplantısında Öcalan’ın mesajını açıkladılar. Öcalan, mesajında cezaevlerindeki açlık grevleri, çözüm süreci ve Suriye konularına değiniyordu. 2013’te Diyarbakır’da meydanda okunan mektubunu hatırlatarak, “Bizlerin İmralı’daki duruşu, 2013 Nevroz Bildirgesinde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır. Bizim için onurlu bir barış ve demokratik siyaset çözümü esastır” diyordu. Görüşmenin içeriğiyle ilgili bilgi bu kadardı. Fakat önce sosyal medyada ardından medyada “Çözüm sürecinin yeniden başladığı” ve “HDP’nin İstanbul’da AKP’ye destek vereceği” yazılmaya, söylenmeye başlandı.  Hatta Habertürk yazarı Nagehan Alçı, HDP’nin İstanbul’da kendi adayını çıkaracağını söyledi. Bu senaryoların kısa sürede iyice dallanıp budaklanması üzerine AKP ve HDP’den yalanlamalar geldi.  HDP Eş Genel Başkan Sezai Temelli, 31 Mart seçimlerinde ortaya bir strateji koyduklarını belirterek, "Dün ne yaptıysak yarın da onu yapacağız" dedi. Görüşmeye katılan avukatlardan Newroz Uysal da Öcalan’ın gündeminde İstanbul seçimlerinin olmadığını açıkladı. Yine de bu senaryolar gazete ve internet sitelerinde yazılmaya, televizyonlarda konuşulmaya devam etti.  Örneğin 9 Mayıs’ta Cumhuriyet’te çıkan “Seçim ayarlı görüşme” haberinin giriş bölümü şöyleydi: “Terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan ile 8 yıl sonra avukatlarıyla yapılan görüşmeden önce 31 Mart’ın hemen ardından bir ön görüşme yapıldığı, iddia ediliyor. Avukatlarıyla yapılan görüşmede İmralı’dan verilecek mesajın içeriği konusunda pazarlık yapıldığı, bu nedenle 2 Mayıs’ta gerçekleştirilen görüşmenin 6 Mayıs’ta kamuoyuna duyurulduğu ileri sürülüyor. YSK’nin İstanbul seçimlerini iptal ettiği gün, terör örgütü PKK lideri Abdullah Öcalan ile avukatlarının 8 yıl aradan sonra İmralı’da görüşme yaptığının kamuoyuna duyurulması iktidarın Kürt kökenli seçmene bir mesaj verdiği şeklinde yorumlanmıştı.” “İddia ediliyor”, “ileri sürülüyor” ve “yorumlanmıştı”. Haberin bütün dayanağı bu sözcüklerde saklı.  Kim iddia ediyor? Kim ileri sürüyor? Kim yorumlamıştı? Bu soruların cevapları yok haberde. Bu iddiaların nereden, nasıl çıktığına dair bir bilgi de yok. Veri olmayınca böyle yazılması yanlış. Doğal ve doğru olan, gazetecinin böyle bir görüşme sonrasında “Neden sekiz yıl aradan sonra Öcalan ile görüşmeye izin verildi” ve “Yeni bir çözüm süreci mi başlıyor” sorularına yanıt araması. Ancak bu sorulara yanıt bulabilirse haber yazabilir. Cumhuriyet Yayın İlkeleri’ndeki “Haberlerde gerçeğe uygunluk esastır. Haberlerde gerçeğin tüm boyutlarına, karşıt görüş ve iddialara yer vermek zorunluluktur” maddesini hatırlatayım. ... İbrahim Karagül de 7 Mayıs’ta Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısında İstanbul seçimleriyle ilgili gelişmeleri konu almıştı.  O da “organize işler” olduğuna inanıyordu ama daha ileri giderek “casusluk soruşturması” na kadar vardırmıştı meseleyi. Karagül’ün yazısındaki “tespitleri” özetle şöyleydi: “31 Mart yerel seçimlerinde, Türkiye’ye yönelik bir darbe, bir çokuluslu müdahale yapıldı. FETÖ ve PKK unsurları, seçimden aylar önceden başlayarak milletimizin iradesini sabote etmeye dönük kapsamlı bir çalışma, organizasyon yürüttü. İmamoğlu’nu sahaya sürüp aylarca ince ince planlar yapanlar, sandıklara müdahale ederek, sandık kurulu başkanları listesine doğrudan müdahale ederek, kazandı. CHP de, İmamoğlu da, seçime müdahaleyi, organize yolsuzlukları başından beri biliyordu. Bu haliyle; seçim öncesi başlayan, seçim sonuçlanıncaya kadar süren, hatta seçimden sonra bile devam eden örgütlenme, operasyon hakkında casusluk, terör, darbe ve milli güvenlik eksenli derin, kapsamlı bir soruşturma başlatılmalıdır. Bu kapsamda İmamoğlu hakkında da inceleme zorunludur. FETÖ ve PKK unsurlarıyla bağlantıları varsa ortaya çıkarılmalıdır. Bu organizasyon ortaya çıkarılmadan hiçbir şey açıklığa kavuşamayacaktır. Ciddi deliller ortaya çıkarsa “İmamoğlu projesi”nin aslında ne olduğu da ortaya çakacaktır.” İyi de Karagül neye dayanarak bunları yazıyor? Nasıl oluyor da CHP ve İmamoğlu’nu hırsızlıkla, PKK ve FETÖ ile birlikte uluslarası bir organizasyonun içinde olmakla suçlayabiliyor? Sıfır bilgi, sıfır belgeyle. Dahası soruşturma açılırsa ortaya çıkacak bilgilerden söz ediyor, yani elinde veri olmadığını kendisi de kabul ediyor. Fakat gayet rahat suçlayabiliyor, damgalayabiliyor, aşağılayabiliyor. Düpedüz kişisel kanaatlerini gazetecilik bilgisi gibi yazabiliyor.  Gazetecilik kurallarına tamamen aykırı bir metin bu…
twitter takip