Yaklaşık 4 ay önce Libya'da hayatını kaybeden MİT mensubunun cenaze töreni haberinin Oda TV'de yayınlanmasının ardından gazeteciler Oda TV Haber Müdürü Barış Terkoğlu, Oda TV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan, Yeniçağ yazarı Murat Ağırel, Muhabir Hülya Kılınç, Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik, Yazı İşleri Müdürü Aydın Keser ile Akhisar Belediyesi basın biriminde sözleşmeli memur olarak çalışan tutuksuz sanık Eren Ekinci ve hakkında yakalama kararı çıkarılan Erk Acaer hakkında, 'Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama' ve 'istihbarat faaliyeti ile ilgili bilgi ve belgeleri ifşa etmek' suçlarından 9'ar yıldan 20'şer yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı.
DURUŞMA SALONUNA SINIRLI SAYIDA KİŞİ ALINDI
İstanbul 34. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın ilk duruşması başladı. Tutuklu gazeteciler Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç, Mehmet Ferhat Çelik ve Aydın Keser tutuklu bulundukları cezaevinden getirildi. Tutuksuz sanık Eren Ekici ise SEGBİS sistemi ile duruşmaya katıldı. Duruşmaya katılımın fazla olması sebebiyle mahkeme başkanı corona virüsü önlemleri kapsamında salona sosyal mesafe kuralına uygun sayıda tutuklu sanık yakını ve gazetecinin alınmasına karar verdi.
İLK SAVUNMAYI MURAT AĞIREL YAPIYOR
Kimlik tespitinin ardından tutuklu sanıkların savunmasına geçilen duruşmada ilk olarak Yeniçağ Gazetesi Yazarı Murat Ağırel savunmasını yapmaya başladı.
Duruşmayı takip eden Haberin Var Mı? insiyatifi, duruşma salonunda yaşananları sosyal medyada anlık olarak paylaşmaya devam ediyor:
'Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün de dediği gibi, 'Kalem kılıçtan daha kuvvetlidir. Kılıç kullanan kol bir gün yorulur ve kılıcını kınına koyar.' sözünü ilke alarak, acemice yaptığım yazarlık ve hayalim olan gazetecilik mesleğini, profesyonelce yapmaya başlamaya karar verdim.
'Ulusumuzun bağrından çıkarak Cumhuriyet devrimlerini canı pahasına savunacak olan ilerici güçleri yıldırıp, usandırmaya çalışan, ulusumuzu ve devletimizi ele geçirmek, çökertmek isteyen gerici ve emperyalist güçlerin varlığını bilen bir yurttaşım.
'Bütün yaşamım bu hain yapılar ile işbirliği halindeki çeteler, taşeron terör örgütleri ve yoksul halkın alın teri ile oluşturulmuş kamu kaynaklarını yağmalayan, yolsuzluk yapan kişiler ile mücadele ile geçti.
'Bundan sonra böyle olmaya devam edecektir. Ben ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimlerinin ışığında hayat mücadelesine devam eden Kemalist Türk genciyim.
'Kumpas davası olan Ergenekon davasından 2019 yılında beraat ettim. Beraat ettikten sonra hakkım olmasına rağmen tazminat davası açmadım. Bunun sebebi ise; şayet alacağım tazminat bu kumpası kuran hainlerin cebinden çıkacak olsa saniye düşünmezdim.
'Ne yazık ki muhtemel alacağım tazminat, fukaranın cebinden ödenecektir. Dosya avukat masrafını dahi iade almadım. Bunu yapmış olsaydım rahatsız olur uyumazdım. Boğazımdan geçmezdi.
'Sayın Başkan değerli heyet;
Mahkemenizde iddia edildiği gibi bir suçun olmadığını ve nasıl olmadığını savunacağım. Zira bu olmayan suçlamalarla tam 120 gündür cezaevinde bir odada tek başıma tutuluyorum. Hakkımdaki suçlamalar,ne bir somut delile dayanıyor ne de vicdana sığınıyor
'İddia makamının tarafınıza sunduğu iddianame bana göre bir 'niyetnamedir'. Neden böyle nitelendirdiğimi ve savunmamı anlatmaya başlayayım;
'İddianame içerindeki, iddiaları çürütecek benim savunmamı ise doğrulayacak belgeleri savunma metni içerisinde numaralandırdım ve ek dosya olarak tarafınıza da sunuyorum.
'Şubat ayının ilk haftasında 'SARMAL' isimli kitabım satışa çıktı. Satışa çıkmasından sonra bir ilgiye mazhar oldu. Bu nedenle devamlı tanıtımlara ve kitap imza günü etkinliklerine katıldım.
'22 Şubat günü yani suç işlediğinim iddia edilen tweet paylaşımını yaptığım gün, CKM'de imza günü etkinliği saat 15:00 da yapılacaktı. O günün sabahında TELE1 TV'de Namık Koçak'ın programına canlı yayın konuğu olarak katıldım, kitabım hakkında konuştuk.
'Sonrasında Kadıköy CKM'ye gittim. İmza etkinliği başlamadan yirmi dakika önce Sputnik Radyo RSFM'de Ahu Özyurt'un sunduğu programa telefon bağlantısı ile canlı yayına bağlandım. Bu canlı yayın 14:40 da başladı 15:00'a kadar sürdü. Konu sadece kitabım 'SARMAL'dı
'İmza etkinliği çok kalabalık gerçekleşti. Saatlerce kitap imzaladım. Etkinlik 19:00 civarlarında bitti. İmza sonrası CKM yanında yer alan bir kafede eşim, çocuğum, arkadaşlarım ile bir süre dinlendik. 20:00-20:30 gibi evime gittim. Ertesi gün İzmir Alsancak'ta imza günüm vardı.
'Seyahatimi uçak ile gerçekleştirecektim. Uçuş saati de sabah çok erken saatteydi. Hazırlık yapmam ve pazartesi yayınlanacak olan gazete makalemi hazırlamak zorundaydım. Yazımı hazırlamam ve göndermem ancak saat 22:10 civarında gerçekleşti. Haber özetlerini izledim televizyondan.
'Yazımı göndermemiş olsam bu konuda yazacaktım. Şehitlerimizin kaç kişiydi? İsimleri neydi? Bunu öğrenip sosyal medyada paylaşmayı, sonrasında da yazı yazmaya karar verdim.
'Sosyal medyaya baktım. Konu hakkında binlerce kişi paylaşımında bulunmuştu. Daha öncesinde ise Libya'da bir geminin vurulduğu ve şehitlerimizin olduğu haberleri vardı hatta Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın'a da bu sorulmuştu. Sayın Kalın isabet etmediğini bildirmişti.
'Hatta geminin vuruldu videoları yayınlanmıştı. Bu habere ait şehitler hakkında da paylaşımlar yapılmıştı. Benim dikkatimi ise Habertürk Güvenlik Uzmanı olan askeri harekat konularında devamlı TV'lerde gördüğümüz ve
'...şehitler konusunda en doğru bilgiler veren Abdullah Ağar'ın 19 Şubat'ta yaptığı 'Vatan kimi zaman bilinen kimi zaman da BİLİNMEYEN kahramanlarıyla yükselir' yazıp ek olarak paylaştığı fotoğraflı paylaşımı çekti.
'Hiçbir kurumda bir bilgi yoktu. Araştırma yaptım ancak hiçbir yerden doğrulatamadım. Sosyal medyaya daha dikkatli baktım. Benim de yazarı olduğum Yeniçağ gazetesi internet haber servisi bu konuda bir haber yapmış ancak kaldırmıştı.
'Yeniçağ İnternethaber sorumlusu Batuhan Çolak silinen haberi kendi twitter hesabında birkaç tweet mesajı ile haberleştirmişti. Okudum. Şehitlerimizden birisi emekli olmasına rağmen tekrar göreve çağrılmış sonra şehit olmuş, cenazeleri de törensiz yapılmış yazıyordu.
'Cumhurbaşkanı'nın 'tane' açıklaması ve üzerine bu bilgi beni derinden üzmüştü. Batuhan Çolak'ı aradım. Bu bilginin daha önce de gazeteciler tarafından bilindiğini ancak doğrulatamadığını, hiçbir yerde de resmi açıklama olmadığından bahsettim.
'Batuhan resmi kurumlardan onaylattığını bildirdi. Şehitlerimizin törensiz gömüldüğünden bahsetti. Üzüntülerimizi dile getirdik. Her Türk evladı gibi ben de her şehit haberinde çok üzülüyorum. Çünkü şehitleriz 'tane' değildir. Bir babadır, ağabeydir, oğuldur, kocadır, sevgilidir.
'Şehit şahadete erdiğinde can veren sadece kendisi değildir. Tüm sevdikleridir. Şehidimiz ister asker, ister polis, ister memur, ister vatandaş olsun. Hepsi bu toprakların evlatlarıdır. Hak ettikleri değeri göstermek zorundayız. Yapılacak tören bu değerlerden en önemlisidir.
'İşte tam bu saikle, gazeteciliğin vermiş olduğu haber refleksi ile düzgün, doğru bilgileri ve düşüncelerimi paylaşmak istedim. Biraz daha sosyal medyaya baktım. 'Sol' gazetesi bizim gazeteyi ve Batuhan Çolak'ı kaynak göstererek yine aynı saatlerde paylaşım yapmıştı.
'Şehitlerimizle ilgili haberlerin Batuhan ve Yeniçağ'da yayınlanma saati öğle sularındaydı. Çok basit bir araştırma ile şehitlerimizden birinin devre arkadaşlarının paylaşımını gördüm.
''1993'lüler Derneği'nin paylaşımıydı. Şehidimizin de fotoğrafı vardı. Ancak farklı farklı fotoğraflar kullanılıyordu. Biraz daha bakındım. Muhtarın paylaşımına tekrar denk geldim. Şehitlerimizin baba adı, adresi, defin yeri bildiriliyordu.
'Yorum kısmında da şehidimiz hakkında bilgi ve fotoğraflar vardı. Fotoğrafın üzerinde 'bize emanet' yazılı bir logo ile 'Türk Özel Kuvvetleri' yazılı bir adres vardı.
'O adrese baktım. 'Bordo Bereliler' adlı adrese de baktım. Ekşisözlük, Facebook, Twitter şehitlerimizin resimleri ile bilgiler ile doluydu. Şehitlerimizden biri albaydı. Diğerinin binbaşı olduğu yazılıydı. Sadece bir yerde yazılmıştı.
'Yorumların birinde de 'meslek memuru' ifadesi vardı. Bu Dışişleri'nde kullanılan bir terimdi. Memurun ne işi var orada dedim kendi kendime. Sonrasında iddianamede de yer alan paylaşımı yaptım. Amacım bunları dile getirip şehitlerimizi yad etmekti.
'Başka bir amacım, düşüncem, kastım yoktu'
'Paylaşımımı yaptıktan sonra küfür, hakaret ve tehdit mesajları geldi. Anlam veremedim. Çünkü benim paylaşımlarıma asla böyle bir şey yapılmazdı. Hesabımı gizli yani kilitli duruma getirdim. Paylaşımımı da avukatım Aylin Özgül Kırmızıoğlu'na gönderdim ve kontrol etmesini istedim.
'Ben de ertesi gün hazırlıklarını yapmaya başladım. Bir süre sonra avukatım aradı 'hiçbir şey yok paylaşımda, şehit haberlerinden ne olur' dedi. Ben hazırlanmaya devam ettim. Yine de rahatsız oldum. Aklım takıldı.
'Paylaşımı kaldırmak istedim. Telefonumu elime aldığımda Turkcell servisinden bir mesaj aldım. '2G'ye geçmek istiyor musunuz onaylıyor musunuz?' tarzındaydı. Anlam veremedim. Turkcell operatörü aramak istedim ancak telefonum arama yapmıyordu. Aynı mesajdan bir kez daha geldi.
'Ters bir şeyler oluyordu. Twitter hesabıma baktım ancak giriş yapılamıyordu. Maillerimi kontrol ettim. Ona da erişemiyordum. Hesaplarım ele geçirilmişti. Uçak saatine kadar hesaplarımı geri almak için uğraştım başaramadım.
'Değerli hakim, değerli heyet;
Sizi anlattığım haberleri sosyal medyadan derlemem ve şehitlerimiz hakkında paylaşım yapmam toplam 50-60 dakika içerisinde gerçekleşmiş ve sadece 43 dakika aktif kalmıştır. Sonrasında hesabımı ele geçirenler tarafından paylaşım kaldırıldı.
'Bununla ilgili suç duyurusunda da bulundum. Sabah Batuhan Çolak aradı ve aynı şekilde hesaplarına el konulduğunu bildirdi. E-operasyon isimli bir makale yayımlandı. Haber nedeniyle çok kişi aradı röportaj yaptı.
'Sonrasında hesabımı el koyanlar tüm maillerimi ve tüm tweet paylaşımlarımı silerek bir paylaşım yaptılar. Bana da WhatsApp programı ile bir mail ve şifre gönderdiler. Bu saatte hesabıma girebildim. Savcılığa da bu konuda suç duyurusunda bulundum. O günden sonra konu kapandı.
'Odatv haberi ile benim paylaşım arasında 11 gün vardı. OdaTV haberinden Barış Terkoğlu gözaltına alınınca ancak haberim oldu. Haberin içeriği hakkında bilgi sahibi olduğumda ise şaşırdım. Zira ben tören yapılmadığını biliyordum. Bunu da paylaşımımda belirtmiştim.
'Barış Terkoğlu gözaltına alındıktan sonra Batuhan Çolak ve ben hedef gösterildim.
'Kitabım 'SARMAL'ın, 'PELİKAN' adlı bölümünde belirttiğim tüm isimler beni hedef gösteriyordu. MİT'in ifşasından bahsediliyor ve ilk ifşanın ben ve Batuhan tarafından yapıldığı yazılıyordu.
'Hatta 'Yeniçağ'ın MİT ifşasındaki rolü' manşeti atılıyordu. Bu paylaşımı yapan 'Yekvücut' hesabıdır. Yine aynı isimler tarafından bu haber paylaşılmaya başlamıştı.
#MuratAğırel savunmasına devam ediyor:
'Beklediğim gibi oldu. 6 Mart günü Başsavcılıktan arandım. Savcıya ifademi verdim. Savcının sorduğu her soruya cevap verdim. Sayın savcı bana paylaşımımı gösterdi. Paylaşım saat olarak 11:06 yazıyordu. Yanlış olduğunu söyledim.
'Sayın Savcı bir videodan bahsetti ve videoyu kimin çektiğini tespit etmeye çalıştıklarını, fotoğraflarını sosyal medyadan bulunamayacağını bildirdi. Ben de kendisine fotoğrafların sosyal medyada yer aldığını videoyu görmediğimi bildirdim.
'Savcı diğer savcı ile bir yere gidip geldikten sonra tutuklanma istemiyle mahkemeye sevk edildim. 8. Sulh Ceza Mahkemesi karşına çıktım. Savcılık ifademi tekrarladım. Belgeleri sundum. Mahkeme adli kontrol şartı ile serbest bıraktı beni.
'Tahliye olduktan birkaç saat sonra daha önce planlanan Ankara kitap fuarına katılmak üzere Ankara'ya hareket ettim.
'Dönüşte arandığımı eski kayınvalidemin evine gidildiğini, kayınbiraderimin de Vatan Caddesine gidip tutanak tuttuğunu aranmam üzerine öğrendim. Polis memuru ile konuştum 'beni arasalardı zaten gelirdim' dedim. Yolda olduğumu birkaç saate geleceğim bildirdim.
'Avukatım ile birlikte gidip teslim oldum. Sonrasında 5. Sulh Ceza Mahkemesi'ne çıkarıldım. Savcı 11. Sulh Ceza Mahkemesi'ne itiraz etmiş, Nöbetçi 5. Sulh Ceza olduğu için davaya bu mahkemenin baktığını öğrendim.
'Mahkemede savcının 24 saat dolmadan neden tutuklama istediğini öğrenmek istediğimizde 'kaçma şüphesi' ve 'delilleri karartma' gibi nedenlerin ileri sürüldüğünü öğrendim. Yani yeni bir gerekçe de yoktu.
'Aynı iddia ile 8. Sulh Ceza Mahkemesi tahliye etmişti. Savunmamı yaptım. Avukatlar savunmasını yaptı. Ara verildi. Sonra karar için içeriye çağırıldık.
'Ben savunma kürsüsüne tam geçmeden ve avukatlar daha salona girmeden, mahkeme başkanı bana 'tutuklandın' dedi dışarı çıkardı. Avukatım Aylin Hanım itiraz etti ancak yararı olmadı.
'Dışarıda kararı beklerken mübaşir kararı getirdi. Ben okumadan imzaladım. Avukatım Onur Cingil karar metnini imzalarken karara baktı, müvekkilim tahliye edilmiş dedi. Hepimiz şaşırdık. Evrakı mübaşir ile birlikte inceledik. Karar metninde 3 tane farklı karar vardı.
'O esnada 13-15 avukat 3 milletvekili de evrakları kontrol etti. Tüm yaşananlar kameralarca kayıt edildi her an. Mübaşir bir hata yapıldığını söyledi ve evrakları almak istedi ancak vermedik.
'Mübaşir içeri gitti ve bu sefer kalem görevlisi ile geri geldi ve cam kenarında diğer suretleri incelediler. Ben de yanlarına gidip nasıl böyle bir şeyin olduğunu sordum. Anlamaya çalıştıklarını söylediler. Avukatlarım hakim ile görüşmek istedi.
'Mübaşir durumu mahkeme başkanı bildirdiğinde sesler koridora kadar geldi.Sonra polisleri çağırdı mahkeme başkanı. Bir süre sonra düzeltilmiş karar geldi.Avukatlarım karara şerh düştüler ve tutanak şeklinde kararın altına yazdılar.Polislerin nezaretinde Silivri'ye teslim edildim.
Gazeteci #MuratAğırel savunmasına devam ediyor:
'Sayın Başkan, sayın heyet,
Bu anlattıklarım noktası ve virgül ile yaşadıklarımın tamamıdır. İlk günden itibaren tüm mahkemelere belgeleri ile birlikte itirazlarda bulunmamıza rağmen dikkate alınmadı ve ret cevabı verildi.
'Hukuki savunmayı avukatlarım yapacaklar, tabii ki ancak iddianamenin nasıl gerçekleri yansıtmadığını yine belgeleri ile anlatmak istiyorum. Şu ana kadar anlattıklarıma ait 26 belge dosyada mevcuttur.
'İddia makamının düzenlediği iddianame 50 sayfa. Benden bahsedilen kısım sadece 2,5 sayfa. Suçum ise bir paragraf. Bu 2,5 sayfa içerisinde tam 7 defa 'ilk olarak', 2 defa 'ilk deşifre' ve 11 defa da 'case officer' ifadeleri kullanılmıştır.
'İddianameye giriş kısmında OLAY başlığı altında 7 Şubat MİT krizi olarak bilinen davaya ve MİT Tırları davasına atıf yapılmış ve üçüncü paragraf sonunda yapılan soruşturmalarda şüphelilerin FETÖ, PYD Silahlı Terör örgütü mensubu oldukları ve
'...kapsamlı bir plan dahilinde ve casusluk kastı vurgusu yapılmıştır. Bizim yargılandığımız bu dava ile bağı belirtilmemiş olmasına rağmen, örnek olarak bu davaların hatırlatılmasının nedeni iddianamede yer alan 'planlı hareket' ve 'kast' iddialarının altını doldurma gayretidir.
'Zira tüm sanıkların birbiri ile irtibatları HTS kayıtları, sinyal takibi ile tespit edilmiş, MİT, terör savcıları, emniyet güvenlik şube sanıkları hakkında kapsamlı araştırmalar yapmıştır. Bunları ek klasörde görüyoruz.
'Sayın iddia makamına iddiasına delil olabilecek şahsım ile ilgili tek bir bulgu yoktur. Ne sanıklarla bir irtibatım ne de herhangi bir terör örgütü ile en küçük bağım bulunmamıştır. Çünkü yoktur. Sanıklardan Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ı tanırım, bilirim.
'Yurtseverliklerine de kefil olurum. Barış Pehlivan ile en az 14 -15 ay Terkoğlu ile de o kadar zaman görüşmem olmamıştır. Telefon irtibatı olarak sadece Terkoğlu ile sohbet için bazen arardım. Ancak uzun zamandır onu da yapmadım.
'Sayın Savcıların bu iddiasını ait bir delil bulunmamaktadır. Ancak çok basit bir şekilde bir arama yapılsa FETÖ terör örgütüne karşı verdiğimiz mücadeleyi, hem de 17/25 Aralık baz alınmadan 2007 yılından itibaren çok net şekilde görülürdü.
'Fetö üyesi kişileri yazdığımız için yazılarımız engellendi ve şu anda halen tazminat davasında yargılanmaktayım. Benden tazminat isteyen kişi tutukludur hem de. Beni şikayet eden şahıs dava görülürken FETÖ'den tutuklanmıştır.