Uğur Dündar açıkladı! Basın özgürlüğüne en çok saygı gösteren siyasetçi kimdi?

U%C4%9Fur+D%C3%BCndar+a%C3%A7%C4%B1klad%C4%B1%21;+Bas%C4%B1n+%C3%B6zg%C3%BCrl%C3%BC%C4%9F%C3%BCne+en+%C3%A7ok+sayg%C4%B1+g%C3%B6steren+siyaset%C3%A7i+kimdi?
ABONE OL
Sözcü gazetesindeki yazılarıyla okuyucu ile buluşan usta gazeteci Uğur Dündar, hayatını anlatan 'Olağanüstü Bir Hayat' kitabının yazarı Gökmen Ulu'ya konuştu. Sözcü Gazetesi'nde yayınlanan röportajda Uğur Dündar, 50 yıllık meslek hayatında yaşadığı zorlukları anlattı ve genç gazetecilere tavsiyelerde bulundu. Gazetecilerin güç odaklarının üzerine gittiğini ve bu nedenle temiz kalmaları gerektiğini vurgulayan Uğur Dündar, "Onlar da boş durmuyor, sizin üzerinize geliyor, açıklarınızı arıyorlar, geride bıraktığınız izleri araştırıyorlar. Çok şükür aleyhime kullanabilecekleri hiçbir belge, ses kaydı, görüntü ortaya çıkaramadılar. Kirli, karanlık işler peşinde koşmadım. Ticari ve siyasi rant peşinde koşmadım. İşimi sadece topluma yarar sağlamak, demokrasiye katkı sunmak için yaptım. Ama buna rağmen beni bile şaşkın duruma düşüren, akıllara durgunluk veren iftiralar atmaktan çekinmediler. Düşünün, ya bir de temiz kalmasaydım" dedi. Dündar, genç meslektaşlarına korkmamalarını ve ilkeli gazetecilik yapmalarını da tavsiye etti. Uğur Dündar, ayrıca merhum başbakan ve cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in akrabaları hakkında yaptığı yolsuzluk haberleri sonrasında Demirel'in kendisine "Bu senin görevin. Ben şimdiye kadar seni aradım mı? Kamuoyu önünde haber yaptığın için seni hedef gösteren beyanatta bulundum mu?' dediğini belirtti ve Demirel'i basın özgürlüğüne gösterdiği saygı nedeniyle sevgi ve rahmetle anladığını belirtti. Duayen gazeteci Dündar, meslek hayatının anlatıldığı kitabı okurken "Vay be Uğur, sen neler yaşamışsın" dediğini de sözlerine ekledi. Uğur Dündar'ın röportajı şu şekilde: Gökmen Ulu: Kolombiyalı yazar Gabo, “Gazeteci yaşadığı çağın tanığıdır” der. Siz de yarım asırlık meslek yaşamınızda neler neler görmüşsünüz. Özellikle,“Arena” programı yıllarında kirli siyasetin pisliklerini ortaya çıkardınız. Siyasetteki çürüme ve seçmenin siyasi partileri çöpe attığı süreç kitapta tüm yönleriyle görülüyor. Bu durum üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi'nin tek başına iktidara geliş yolunun nasıl açıldığını da görüyoruz. Bugünün perspektifinden mevcut siyasal iktidara baktığınızda ne görüyorsunuz? Adalet ve Kalkınma Partisi neydi, ne oldu? Geçmişteki siyasi partilerin hatalarından ders aldı mı? Şansını iyi kullandı mı? Uğur Dündar: Halkın gerçekleri öğrenme hakkına hizmet eden gazetecilerin ne gibi güçlüklerle karşılaştığını anlatmak açısından bir örnek vereyim. Mesela, ben merhum Süleyman Demirel'in tüm kardeşleri ve akrabalarıyla ilgili yolsuzluk haberleri yaptım. ‘Sayın Demirel kim bilir ne kadar içerliyordur bana' diye düşünüyordum. Bir gün karşılaştığımızda ‘Herhalde bana kızıyorsunuzdur' dedim. ‘Neden kızayım kardeşim, bu senin görevin' dedi. ‘Ben şimdiye kadar seni aradım mı? Kamuoyu önünde haber yaptığın için seni hedef gösteren beyanatta bulundum mu?' dedi. Hakikaten bulunmamıştı. Demirel'i basın özgürlüğüne gösterdiği saygı nedeniyle sevgi ve rahmetle anıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi geçmiş iktidarların toplum üzerinde kurdukları baskıcı yönetim anlayışıyla sürdürdükleri iktidarları eleştiriyordu. Hiç unutmuyorum, Sayın Erdoğan, ‘Bu barajın taşma seviyesi vardır' diyordu. Özgürlükler vaat ederek iktidar oldu. Üç Y, yani “Yasaklar, Yoksulluk, Yolsuzluk” ile mücadele vaadiyle iktidara geldi. Ama geldiği nokta ortada. Merkez sağ partilerin ülkeyi yolsuzluk ekonomisine sürüklediği ve ülkenin çok büyük bir ekonomik kriz yaşadığı süreçten sonra konjonktür Adalet ve Kalkınma Partisi'ni işbaşına getirdi. G.U.: Gelen gideni aratır mı ? U.D.: Maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında, bırakın gazeteciler üzerinde geçmişteki baskı uygulamalarını, mesleğimizi yapamaz hale geldik. Ayrıca, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin hedefi neydi? Kenarda, çeperde kalmış muhafazakar, mütedeyyin kitleleri merkeze taşımak, merkezdeki katı laik kitleyle kaynaştırmak ve böylece Cumhuriyet tarihinin başından bu yana yapılamayan miksajı oluşturmaktı. Ama ne oldu sonuçta? G.U.: Tam tersi gerçekleşti. U.D.: Evet. Türkiye, Cumhuriyet tarihinde bir benzerine rastlanmayan biçimde kutuplaştı, ayrıştı, fay hatlarıyla bölündü. Buna bir de adalet mekanizmasının yaralanması ve ekonomik sıkıntılar eklenince, baskılar da topluma ‘Yeter artık' dedirtmeye başlayınca, Adalet ve Kalkınma Partisi söylediklerinin tam tersini yapan bir parti haline dönüşmeye başladı. G.U.: Elli yıllık meslek hayatınız boyunca sansür girişimlerine, ölüm tehditlerine, işsiz bırakılmalara maruz kalmış, pek çok badire atlatmışsınız. U.D.: Birincisi; temiz kalmaya çok özen gösterdim. Kendi yaşam alanımı çok dar tuttum. Buna a-sosyallik diyenler oldu. Oysa o cendereye kendimi gönüllü olarak koydum. Temiz kalabilmek, korunmak için. G.U.: Temiz kalmak başlıca formül müdür? U.D.: Öyledir, çünkü güç odaklarının üzerine gidiyorsunuz. Onlar da boş durmuyor, sizin üzerinize geliyor, açıklarınızı arıyorlar, geride bıraktığınız izleri araştırıyorlar. Çok şükür aleyhime kullanabilecekleri hiçbir belge, ses kaydı, görüntü ortaya çıkaramadılar. Kirli, karanlık işler peşinde koşmadım. Ticari ve siyasi rant peşinde koşmadım. İşimi sadece topluma yarar sağlamak, demokrasiye katkı sunmak için yaptım. Ama buna rağmen beni bile şaşkın duruma düşüren, akıllara durgunluk veren iftiralar atmaktan çekinmediler. Düşünün, ya bir de temiz kalmasaydım… G.U.: Başka tavsiyeleriniz? U.D.: İkincisi, genç meslektaşlarıma korkmamalarını söylüyorum. Diyebilirler ki, korku insana mahsus. Benim de korktuğum zamanlar olmadı mı? Oldu. Ama o korkuyla yüzleştiğinde, onun o kadar korkulacak bir şey olmadığını anlıyor insan. Bir defa bu yüzleşmeyle o korku duvarını aştım. Korkarak gazeteci olunmaz. RÖPORTAJIN DEVAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!  
twitter takip