Medya ombudsmanı Faruk Bildirici, kişisel web sitesinden bugün yayınladığı yazısında geçtiğimiz günlerde sosyal medyayı ayağa kaldıran 'Zümrüt Apartmanı' kitabıyla ilgili haberleri analiz etti.
Medya ombudsmanı Faruk Bildirici, kişisel web sitesinden bugün yayınladığı yazısında geçtiğimiz günlerde sosyal medyayı ayağa kaldıran 'Zümrüt Apartmanı' kitabıyla ilgili haberleri analiz etti.
Kitabın yazarı Abdullah Şevki ve yayıncısı Alaattin Topçu hakkında açılan soruşturma haberlerinde eksik bir bilginin olduğunu söyleyen Faruk Bildirici, bu her iki ismin de 'müstehcenlik' değil 'müstehcen içerikte çocukları kullanmak' suçlamasıyla yargılandığını ve bunun haberlerde belirtilmesi gerektiğini vurguladı.
Haberi yazan gazetecilerin Türk Ceza Kanunu'nun konuyla ilgili maddesine dikkat etmediğini yada anlamadığını vurgulayan Faruk Bildirici "Söz konusu haberler bu haliyle pedofiliyi değil müstehcenliği suç olarak sunmuş oluyor" dedi.
Edebiyatta müstehcenliğe yer verilmesinin doğal olduğunu söyleyen Faruk Bildirici, Elif Şafak ve Ayşe Kulin'in kitaplarındaki ifadeler için de "Bir pedofili kurbanının hayatının nasıl mahvedildiğini anlatmak için “Mahrem”deki gibi, çocuğun cinsel istismarı sahnesinin o kadar ayrıntılı canlandırılmasına gerek var mıydı? Gerçekten orada kurbanın hakları öne çıkarılıyor muydu? Bu sayfalar, başarılı edebi örnekler mi? Aynı sorular, Ayşe Kulin’in “Gece sesleri” kitabındaki “bebekle cinsel tatmin” bölümü için de geçerli" yorumunu yaptı.
Faruk Bildirici'nin yazısı şu şekilde:
“Zümrüt Apartmanı” adlı romanında “pedofili” övgüsünde bulunduğu belirtilen Abdullah Şevki hakkında dava açıldığını duyuran haberde bir yanlış vardı. Hem de yeni yanlışlara davetiye çıkarabilecek nitelikte. Yazar Abdullah Şevki’nin “müstehcenlik”, yayıncısı Alaattin Topçu’nun da “müstehcen yayın yapmak” suçlamasıyla yargılanacağı ifade ediliyordu.
Oysa Şevki ile ilgili dava Türk Ceza Kanunu’nun 226/3 maddesinden açılmıştı:
"Müstehcen görüntü, yazı veya sözleri içeren ürünlerin üretiminde çocukları, temsili çocuk görüntülerini veya çocuk gibi görünen kişileri kullanan kişi, 5 yıldan 10 yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.” Görüldüğü gibi, bu madde müstehcenliğin değil, “müstehcen içerik üretiminde çocukları kullanma”nın cezalandırılmasını öngörüyor. Sadece maddenin başlığı “müstehcenlik”. Haberi yazan gazeteci ya başlığı okuyup geçmiş ya da okuduğu maddeyi anlamamış.
Anadolu Ajansı’nın geçtiği haberi aynen kullanan editörler de ceza kanunu maddesinin başlığı ile madde arasındaki farklılığı görememiş. Haberlerde Şevki’nin müstehcenlik nedeniyle değil, “müstehcen içerikte çocukları kullanmak” veya daha doğrudan bir ifadeyle “çocuk pornografisi” suçlamasıyla yargılanacağı vurgulanmalıydı. İkisi çok farklı…
Söz konusu haberler bu haliyle pedofiliyi değil müstehcenliği suç olarak sunmuş oluyor. Halbuki edebiyatta müstehcenliğe yer verilmesi doğaldır. Kırmızı çizgi koymaya, sınırlamaya kalkmak da tehlikelidir. Müstehcenlik avına çıkılmasını ve sansürü tetikleyebilir. Yazarların ifade özgürlüğüne gölge düşürebilir. Abdullah Şevki’nin kitabında pedofili bir ilişkiyi bütün açıklığıyla tasvir edip övdüğü satırları yerin dibine geçirelim, eleştirelim, suçlayalım, istediğimizi söyleyelim. Ama sosyal medyada ortaya atıldığı gibi “Kitap 2013’de yayınlanmış, Kültür Bakanlığı o zaman niye engellememiş” demeyelim. Kültür ve Turizm Bakanlığı, kitaplara sadece bandrol veriyor; içerik denetimi yapmıyor. Doğrusu da bu. Bakanlık, savcıların işini üstlenip içerik denetimine başlarsa bunun sonu alınamaz. Gazeteci ve aydınlar, sansüre dönüşecek böyle bir yöntemi savunmamalı…
Edebi ürünü okuru yargılar!
Nitekim medyada “Zümrüt Apartmanı” vakasının ortaya çıkmasının hemen ardından edebi kitaplarda taramaya girişildi. Ayşe Kulin’in “Gece Sesleri” ve Elif Şafak’ın “Mahrem” adlı romanlarından kimi sayfalar ortalığa döküldü; onların kitaplarında da pedofili övgüsü olduğu öne sürüldü. Abdullah Şevki gibi edebi geçmişi pek bilinmeyen bir yazar, ünlü yazarlar Elif Şafak ve Ayşe Kulin ile aynı kefeye konuldu.
Ayşe Kulin’in bu suçlamalara yanıtını görmedim. Elif Şafak ise BBC Türkçe’ye konuştu, kendisini üzdüğünü söylediği iddialara şu karşılığı verdi: “Cinsel tacizler maalesef bizim toplumumuzun konuşulamayan bir gerçeği. Konuşulamadığı için de meşrulaştırılıyor, kurbanlar yapayalnız kalıyor. Ben bir edebiyatçı olarak tam da kurbanın yanında yer alıyorum.
Onun hikâyesini anlatıyorum, onun gözünden anlatıyorum. Herhangi bir şeyi teşvik etmek, hele pedofili gibi korkunç bir şeyi burada savunmak asla söz konusu değil.
Tam tersine bir cinsel tacizin insan hayatını nasıl etkilediği, nasıl mahvettiği, onun hikâyesinde nasıl yer aldığı, tamamen kurbanın haklarını öne çıkararak anlatılmaktadır.” İyi de bir pedofili kurbanının hayatının nasıl mahvedildiğini anlatmak için “Mahrem”deki gibi, çocuğun cinsel istismarı sahnesinin o kadar ayrıntılı canlandırılmasına gerek var mıydı? Gerçekten orada kurbanın hakları öne çıkarılıyor muydu? Bu sayfalar, başarılı edebi örnekler mi?
Aynı sorular, Ayşe Kulin’in “Gece sesleri” kitabındaki “bebekle cinsel tatmin” bölümü için de geçerli. Doğrusu çocuklar ve bebekler söz konusu olunca böyle ayrıntılı canlandırmalara olumlu bakamıyorum.
Ama Elif Şafak, kitabından cümleler cımbızlanarak karar verilemeyeceğini, kitabın tamamının okunması gerektiğini söylerken çok haklı. Elbette bu kitaplarda cinsel taciz kurbanı çocukların haklarının savunulup savunulmadığını, pedofili övgüsü olup olmadığını anlamak için o kitapları okumak gerekir.
Zaten edebi bir eserin başarılı olup olmadığına okurlar karar verir; cezalandırır ya da ödüllendirir.
Asıl yanlış medya ve sosyal medyada!
Ancak insanlar, o kitaplar hakkında kitabın bütününü okuyarak değil medya ve sosyal medyada alıntılanan ve paylaşılan sayfalara bakarak karar vermek durumunda kaldı. Bunun nedeni de o sayfaları bağlamından kopararak yayınlayan medya ve sosyal medya. Zümrüt Apartmanı’ndan bir, Gece Sesleri’nden bir, Mahrem’den üç sayfa. Sadece bu sayfaları okuyan insanların o kitaplarda çocuk pornosunun özendirildiği yargısına varmaları doğal.
Çünkü Abdullah Şevki’nin kitabından alıntılanan sayfa korkunç. Benim gördüğüm, çocuğun cinsel tacizi hiç de öyle olumsuz bir eylem gibi anlatılmıyor. Ayşe Kulin’in kitabından medyaya yayılan sayfada da bebekle tatmin, film sahnesi gibi aktarılıyor; irite edici bir metin doğrusu.