Mülteci haberlerinde nefret söylemi nasıl sona erer?

M%C3%BClteci+haberlerinde+nefret+s%C3%B6ylemi+nas%C4%B1l+sona+erer?+
ABONE OL

Medya, mülteci haberleri yaparken nelere dikkat etmeli, nefret söylemine karşı sorumlulukları neler?

Metin Yoksu / Serbest Gazeteci

 

Dünya genelinde savaş, otoriter baskıcı rejimler, açlık ve yoksulluk nedeni ile milyonlarca insan yerinden yurdundan edilerek farklı coğrafyalarda yaşamaya çalışıyor. Birleşmiş Milletler’in resmi verilerine göre, dünyada 70 milyon 800 bin kişi mülteci durumunda. Türkiye’de ise bu sayı en az 4 milyon ile ifade edilirken, sayının bunun üstünde olduğu biliniyor. Dünyanın birçok noktasında mültecilere dönük birçok hak ihlali de yaşanıyor. Geçtiğimiz yıl koronavirüs salgının başlamasından sonra Türkiye’nin Avrupa ile yaşadığı kriz nedeniyle mülteciler pazarlık konusu yapılmış ve sınıra yığılması sağlanmıştı. Binlerce kişi sınırda şiddete maruz kalırken yıl içinde İnsan Hakları Derneği’nin yayınladığı rapora göre ise 443 hak ihlali yaşandı. Basında ise yer yer mültecilere dönük ayrımcı dil tepki toplarken, Türkiye’de uzun bir dönemdir buna karşı mücadele eden bir platform bulunuyor. Aralarında gazeteci, mülteci ve mülteci hakları savunucuların yer aldığı “Mülteci Medyası”, mültecilere dönük nefret dilinin azaltılması ve son verilmesi amacı güdüyor.

Mülteci Medyası, 21 Şubat 2020 yılında mülteciler, mülteci hakları savunucusu ve gazetecilerin bir araya gelerek kurduğu bir platform. Son dönemde gazetecilere ve mülteci hakları savunucularına online eğitimler vererek, mültecilere dönük yaşanan hak ihlallerinden başarı öykülerine kadar mültecilerin medya yansımalarının nasıl olması gerektiğine ve mültecilere dönük her türlü raporlama çalışmalarını sürdüren platform bu günlerde ağını geliştirerek mültecilere dönük çalışmalarına hız verdi.

AMAÇLARI NEFRET DİLİNİ AZALTMAK

Mülteci Medyası’nın yöneticilerinden ve aynı zamanda kendisi de bir mülteci olan Deysem Siti, Medyakoridoru’na yaptıkları çalışmaları anlattı. Son dönemde gazetecilere ve mülteci hakkı savunucularına dönük eğitimler verdiklerini anlatan Siti, amaçlarının medyada mülteci haklarının bilinmesini istediklerini belirtti. Medyada nefret dilinin yaygın olduğunu anlatan Siti, “Amacımız Cenevre Sözleşmesi’ndeki hak ve özgürlüklerin geleneksel ve dijital medyada görünür olması, mülteci hakları odaklı bir medya perspektifinin oluşturulması, bir arada yaşamının önünde engel olan medyadaki nefret söylemlerinin azaltılması ve mültecilerin kendilerinin haberler üretebildiği bir medya platformu oluşturmaktır” dedi.

ÇALIŞMA GÖNÜLLÜ YÜRÜTÜLÜYOR

Yaptıkları çalışmaları da gönüllü yürüttüklerini vurgulayan Siti, “Gönüllü olarak çalışmalarımıza katılanlarla haftalık medya raporları ve haber taramaları yapıyoruz. Yakın zamanda göç gündemleri ile canlı yayınlar yapmaya başladık. Hak odaklı mülteci haberciliği üzerine eğitimler vermeye başladık. Haber yapmakla ilgilenen mültecilere yönelik haber yapımı, fotoğraf ve video çekimi üzerine eğitimler verdik. Mültecilerle ilgili çalışmalar yapıyoruz ama amacımız Türkiye kamuoyuna ‘muhacir’, ‘misafir’ eksenlerini aşarak mültecilerin statüleri ve hakları ile var olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Mültecilerin yaşadıkları hak ihlallerini ve sebeplerini gündemleştirmeye çalışıyoruz. Sadece Suriyeli mülteciler değil onun dışında İranlı ve Afgan mülteci grupları ile birlikte temaslarımız var” dedi.  Sadece Türkiye’deki mülteciler ile ilgili değil Avrupa’daki mültecilerin sorunlarına değinmeye gayret ettiklerini vurgulayan Siti, “Avrupa’daki mülteciler ve mültecilerle ilgili haber yapan gazetecilerle ortak çalışma yapmanın yollarını arıyoruz” diyerek Medyakoridoru aracılığı ile gazetecilere de çağrıda bulundu.

MEDYADA NEFRET DİLİ

Medya’da mültecilere dönük haber dilinin nasıl olduğunu sorduğumuz Siti, medyada özellikle dilin sorunlu olduğuna dikkat çekerek şunları dile getirdi:

"Türkiye’de yaşam mücadelesi veren mültecilerin hak ihlalleri ile karşılaştıkları alanların başında geleneksel ve dijital medya geliyor. Mültecilerin, iltica, statü, insanca yaşam, çalışma, barınma, sağlık ve eğitim hakları ve bu haklara yönelik talepleri medya kuruluşları tarafından yok sayılırken haberlerde ya dramatikleştirilen bir nesne de ya da suçlu olarak yer alabildiler. Örneğin medyada mülteciler, sistematik olarak cinayet, hırsızlık, taciz gibi adli olaylarla anıldı, güvenlik sorunları olarak görüldü. Olumsuz ekonomik gidişatın ve işsizliğin sorumluları olarak gösterildi. Türkiye’nin demografik yapısına yönelik bir tehdit olarak etiketlendi. Türkiye’de geleneksel ve dijital medyada üretilen içerikler ile önyargıları tetiklemekte ve Türkiyeliler ile mülteciler arasındaki uyumu güçleştirmektedir. Bu uyumsuzluk mülteci uzun vadede geri dönülmez toplumsal çatlaklar yaratabilir. Özellikle mültecilerle ilgili haber yapan muhabirler ve editörler göç terminolojisine hâkim değiller ve mültecilerin hakları konusunda bir bilgileri yok.   Aynı gazeteciler/haber siteleri/ajanslar aynı konuyla ilgili farklı haberde farklı tanımlamalarda bulunabiliyorlar. Örneğin “kaçak göçmen” olarak tanımlayabildikleri gibi, kimi zaman “sığınmacı”, kimi zaman “mülteci” tanımlaması da kullanabiliyorlar. Öncelikle mültecilerle ilgili temel tanımlamalar ve uluslararası sözleşmelerdeki haklar mültecilerle ilgili haber yapacak gazeteciler tarafından öğrenilmeli. Dramatikleştirilen haberlerde ise mültecilerin mağduriyetlerine değinilmekte ancak buna karşılık maruz kaldıkları hak ihlalleri ve bu ihlallerin giderilmesine ya da yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik hak talepleri yer bulamamaktadır."

MEDYANIN HATALARI

Mültecilere dönük haberlerde dilin ve kavramların çok önemli olduğunu vurgulayan Siti, “İltica ederken durdurulan mültecilerle ilgili yapılan haberlerde kullanılan ‘kaçak’ ve ‘yakalandı’ gibi terimler iltica hakkını yok sayıyor. İltica hakkı uluslararası sözleşmelerde korunmasına rağmen devletlerin güvenli iltica imkanını sağlamıyor. Bundan dolayı iltica etmeye çalışırken düzensiz yolları mecbur bırakılan mülteci değil uluslararası sözleşmeleri uymayan devletlerin eleştirilmesi gerekiyor. Mültecilerin göçmen kaçakçıları anlaşması tercih değil zorunluluk, ya da düzensiz yollarla geçmesi suç değildir. Elbette bu söylediklerimiz mültecilerle sınırlıdır” dedi. İkinci hatanın ise asayiş haberleri ile ilgili olduğunu belirten Siti, “Mültecilerin karıştıkları asayiş olaylarında haberin konusu olmamasına rağmen mültecilerin kimliği haber içerisinde vurgulanıyor. İşlenen suçla ilişkisi olmadığı halde suç işleyen kişinin haber metninde yer alması okurda genelleme yapılmasına ve suçla ilişkilendirilmesine neden olabiliyor. Örneğin son zamanlarda özellikle Suriyelilerin kavgaları haberlerde kasıtlı olarak öne çıkarılmaya çalışılıyor, sanki bu ülkede kavga eden başka insanlar yokmuş gibi. İşlenen suçla mültecilerin anılması toplumdaki mültecilerin ön yargıların artmasına olumsuz kalıpların pekiştirilmesine neden oluyor. Sıradan bir asayiş haberinde nasıl suç işleyen kişinin kimlik bilgilerinin hangi ile ait olduğunun bilgisi verilmiyorsa mültecilerin karıştığı asayiş haberlerinde de bu yapılmamalıdır. Çok gerekli olmadığı sürece suç işleyen kişinin kimliği haberlerde vurgulanmamalıdır” dedi.

ÇÖZÜM STATÜ VERİLMESİ

Medyanın yanlış ve kasıtlı haber dilinin nefret söylemini artırdığını anlatan Siti, çözüm önerilerinde ise şunları söyledi: Nefret söylemlerini önüne tamamen geçmek mümkün değil ama etkisini azaltılması mümkün. Bunun içinde öncelikle Türkiye’deki mültecilerin statü belirsizliği sonlandırılmalı ve kalıcılığına dair adımlar atılmalıdır. Toplumda sürekli olarak mültecilerin gideceği beklentisi  var, kalıcılığının gündemleştirilmesi birarada yaşam için önemli bir yer tutuyor. Medyada hak odaklı içeriklerin artması toplumdaki mültecilere yönelik bakış açısının da değişmesini sağlayabilir. Mültecilerin medyada görüşlerinin daha fazla yer alması, kendilerini ifade edebilmesi de önemlidir bu açıdan önemlidir. Ayrıca nefret söylemlerinin de ceza hukuku kapsamında cezalandırılması da bu söylemlerin önüne azalmasını sağlayabilir.

twitter takip