Canan Kaya

Gazeteci Kutlu Adalı'nın cansız bedenini ilk gören görgü tanığı 25 yıl sonra ilk kez konuştu: O gece beyaz bir arabanın hızla uzaklaştığını gördüm

ABONE OL

Kuzey Kıbrıs'ta katledilen gazeteci Kutlu Adalı'nın öldürüldüğü gece cansız bedenini ilk gören komşusu Erinç Aydınova, 25 yıl sonra o geceyi ve tanıklıklarını anlattı.

6 Temmuz 1996 yılında Lefkoşa'daki evinin önünde katledilen Kuzey Kıbrıslı gazeteci Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla hakkında yakalama kararı çıkarılan Sedat Peker'in ortaya attığı iddialar, 25 yıldır aydınlatılamayan cinayeti yeniden gündeme getirdi. Adalı'nın köşe yazarı olduğu Yeni Düzen gazetesi ise ilk günden bu yana olayın izini sürmeye devam ederken, geçtiğimiz günlerde cinayetin işlendiği gece Adalı'nın cansız bedenini ilk gören komşusu Erinç Aydınova ile konuşmuştu. 25 yıl sonra ilk kez konuşan Aydınova, o röportajda çok öenmli bilgiler vermişti.

Türkiye medyasında ise ilk kez Medyakoridoru'na konuşan Aydınova, Ankara Gazi Ünivesitesi'nde Psikoloji bölümünü bitirmiş. Ardından KKTC'ye dönüp özel bir şirkette yönetici olarak çalışmaya başlamış. Olayın yaşandığı dönem 14 yaşında olduğunu belirten Aydınova, öldürülen gazeteci Kutlu Adalı'nın Lefkoşa'daki yakın komşusu. Cinayet gecesini ve tanıklıklarını anlatırken hâlâ sesi titiriyor ama bir o kadar da öfkeli: "Gençliğimizi çaldılar" diyor...

Medyakoridoru'nun YouTube kanalına konuşan Erinç Aydınova'nın açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:


“O GECEDEN SONRA KKTC’DE HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMADI”

1990’lı yıllar, çok güzel zamanlardı. İnsanlar daha doğal, saf ve temizdiler. Ben de 14 yaşında bir gençtim. İnternetin ve teknolojinin olmayışı, çocukluğumuzu çok güzel geçirmemize sebep oldu ve sokaklar bizim özgür olduğumuz alanlardı. Sabah çıkıp gece yarılarına kadar sokaklarda vakit geçiriyorduk. Bu bahsettiğim zamanların değişiminin başlangıç noktası o gece oldu diyebilirim.

“SOKAK ÇOK KARANLIKTI, IŞIK YOKTU”

O zamanlar fazla araç olmadığı için her yere yürüyerek gidiyorduk. Lefkoşa’da Kumsal Parkı denilen bir yer vardır Dereboyu’nda. O gece Kumsal Parkı’nda diğer bölgeden gelen arkadaşlarımızla buluşup sohbet edip, eğleniyorduk. Saat 23:00 gibi vedalaşıp oradan ayrıldık. Ben bir arkadaşımla birlikte mahalleye doğru yürüdüm. Yarım saatlik bir mesafeydi evimize. Çünkü arkadaşımın ailesi kendisini bizim evden alacaktı. Sokak aralarından mahalleye doğru yürürken, ara sokağa girdik. Ara sokağa girdiğimizde saat 23:30 olduğundan dolayı büyük bir sükunet vardı. Bunu yadırgayamazdık çünkü o saatte genellikle herkes uyuyordu. Tam Kutlu Ağabey’in evine yaklaşmışken, arkadaşım ansızın “Erinç yerde birisi yatıyor” dedi. Baktım, gerçekten birisi yatıyor. Tabii ki ilk başta aklımıza kötü bir düşünce gelmedi. Çünkü böyle bir şey hiç yaşamadık. Herhalde adam içti ve fazla içkiden bayıldı diye düşündüm. Arkadaşıma “Gidelim yardım edelim, kaldıralım yerden” dedim. Üstünkörü olarak ben önden gittim.

“EVİNİN 20 METRE YAKININDA ŞAKAĞINDAN VURULMUŞTU… ALNI PARAMPARÇAYDI”

Cesede 50 metre yaklaştığımızda durumu anladık. Çünkü sokakta ışık yoktu. Garip kısım da buradaydı. Cesede baktığımda şakağından vurulduğundan dolayı çok çok büyük bir tahribat vardı. Paramparçaydı… O korkunun vermiş olduğu hissiyatla arkadaşım da geride durdu. Dolayısıyla orada yalnızca ben bulundum. Ne yazık ki… Değerli komşularımızdan Ali Rıza Ağabey’imizin “Erinç” diye bağırmasıyla o ilk şoku atlattım.

 

*Kutlu Adalı'nın katledildiği nokta. Fotoğraf, cinayetin ertesi sabahı (7 Temmuz 1996) çekildi. Kaynak: Yeni Düzen

 

“POLİS, BEŞ DAKİKA İÇİNDE GELİP MAHALLEYİ ABLUKAYA ALDI”

Bir süre sonra da tüm mahalleli sokağa çıktı. Beş dakika içinde de polis ve özel birlikler gelip mahalleyi ablukaya aldılar. O gece unutamayacağım şeylerden biri de annemin o günkü ağlayışıydı. Hiçbir zaman unutamayacağım anı. Çünkü eğer biz yarım dakika daha erken gitseydik oraya, görgü tanığı olarak bizi de öldüreceklerdi… Bunun çok örneği de var zaten.

“OLAY YERİNE ULAŞMADAN ÖNCE BEYAZ BİR ARABANIN HIZLICA UZAKLAŞTIĞINI GÖRDÜM”

Oraya ulaşmadan önce aynı yoldan çok hızlı bir şekilde Renault 12 TX Station vagon beyaz bir arabanın geçtiğini gördüm. Zaten o arabayı da 14 yaşında bir çocuğun anlatabileceği kadar gerekli yerlere anlattım. Bu önemli bir detaydı ve Sedat Peker’in iddialarıyla da birebir örtüşen bir olay.

“POLİSLERE VERDİĞİM İFADE AİHM TUTANAKLARINA GİRMEDİ. İFADE VEREMEDİĞİMİ SÖYLEMİŞLER”

Evlerimize döndüğümüzde birkaç gün boyunca polisler gelip gitti. Babam o dönem devlette üst düzey bürokrat olduğundan dolayı, her babanın yapabileceği gibi beni kendi himayesine almıştı. Babamın da olduğu bir ortamda polislere gerekli ifadeyi vermiştim. Bu ifade süreci birkaç gün daha sürdü. Ardından bu dosyalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) verildi ve benim o dosyalarda ismim geçti. Bu anlatacağım her aklıma geldiğinde içim daha fazla acıyor. 14 yaşındaki bir çocuğun vermiş olduğu bir ifadeyi bile iki cümlelik bir alana sıkıştırdılar. Bu benim için çok büyük bir yara. Polislere beyaz arabayı, olay yerine saat kaçta ve ne taraftan ve kiminle geldiğimi, sonrasında neler yaşandığını anlatmıştım. Ancak bu anlattıklarım tutanaklarda “Cesedi ilk gören 14 yaşındaki Erinç Aydınova, çok fazla korktuğundan dolayı gerekli ifadeleri veremedi” olarak yer aldı.

“KUTLU AĞABEY’E BİR TANIDIĞI PUSU KURDU”

Değerli gazeteci Uğur Mumcu çok büyük bir yazardı. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük aydınlarından biriydi. Eserleri hâlâ zevkle okunuyor. 1993 yılında Ankara’da aracına koydukları bombayı patlattılar. 3 yıl sonra da Kutlu Ağabey arabasında olmasa bile ‘bir tanıdığının” kendisine pusu kurmasıyla katledildi. Bunu da üstüne basa basa söyleyeyim. Ben kesinlikle bir tanıdığının dışarıya çağırdığını düşünüyorum. Evinin 20 metre ilerisinde öldürüldü adam… Polis de bu yönde şüphelendiği bir kişiyi sorguladı ama o kişi vefat etti, hayatta değil şu an.

“PAŞALARIMIZ LÜTFEN ARTIK ÇIKIP DEMEÇ VERMESİNLER"

Nasıl ki Türkiye’de bir olay olduğunda FETÖ’ye ya da PKK’ya bağlanır, burada da durum aynı. İlgili paşalarımızın olayla ilgili yalnızca Rum kesimini işaret eden suçlamaları bizi daha da derinden yaralıyor. Onun için ‘keşke çıkıp’ konuşmasalar diyorum. Konuşmasalar daha iyi olacak. Madem ki gelip Rumlar yaptı bunu, sizler ne yapıyordunuz burada? Her taraf çevrili, her tarafta asker, polis nasıl oluyor da bu “Rum ajanları” gelip mahallede o adamı katledebiliyor? İlk önce bunun sorulması lazım. Ne yazık ki bu korku ve biat kültüründen dolayı kimse bu soruyu sormuyor. Sadece paşaların değil, eski başbakanların yapığı açıklamaları görünce de insan aptal yerine konulduğunu hissediyor. Ama ben aptal değilim; aklımız, eğitimimiz, gördüklerimiz, fikrimiz ve zikrimiz var! Bir kez daha değerli paşalarımıza sesleniyorum; lütfen artık çıkıp bu konuyla ilgili demeç vermesinler. Çünkü bizleri burada bu demeçleri okuduktan sonra daha fazla yara alıyoruz.

“GELECEĞİMİZİ ÇALDILAR”

25 yıl sonra bu iddialar gündeme geldiğinde duyduğum ilk şey öfke oldu. Kandırılmanın verdiği bir duygu seli bu öfke. Çünkü bu insanlar bizim gençliğimizi çaldılar. Babalarımızın dedelerimizin emeklerini çaldılar. Yalnız bizim değil, çocuklarımızın da geleceğini çaldılar.

 

 

KUTLU ADALI CİNAYETİ

16 Mart 1996 tarihinde Gazimağusa’da tarihî bir eser olan St. Barnabas Manastırı'na silahlı ve maskeli bir grup tarafından bir soygun düzenlendi. Kuzey Kıbrıs'ta, Güney Kıbrıs'ta ve Türkiye'de bu tuhaf soygun hakkında çeşitli iddialar yayımlandı. Ancak soygun ya da baskının kimler tarafından, ne amaçla gerçekleştirildiği aydınlatılamadı. Yenidüzen gazetesi ve Kutlu Adalı, ısrarla soygunun aydınlatılması yönünde yayın yaptı. Kutlu Adalı, 17 Mart 1996 tarihinde soyguna katılan arabaların renklerinin ve plakalarının kaydedildiğini, arabaların iki Sivil Savunma Örgütü mensubu üzerine kayıtlı olduğunu yazdı. Bu yazının ardından Kutlu Adalı, Sivil Savunma Örgütü’nün Yenidüzen gazetesini arayarak kendilerini tehdit ettiklerini açıkladı. Kutlu Adalı'nın yazıları devam etti. 23 Mart 1996'da olayın soygun ya da baskın olmadığını, Kıbrıs Harekatı'nda görev yapmış ve yasadışı işlere bulaşmış askerlerin harekat sırasında Rum evlerinden çaldıkları mücevher ve değerli eşyaları St. Barnabas Manastırı'na sakladıklarını ve sözkonusu baskının işte bu ganimeti almak amacıyla düzenlendiği yönünde söylentiler dolaştığını yazdı.

Kutlu Adalı, 6 Temmuz 1996 gecesi evinin önünde gerçekleştirilen silahlı saldırıda öldürüldü. Polis Genel Müdürlüğü'nün başlattığı soruşturma sonuç vermedi ve cinayeti kimin işlediği belirlenemedi. Bunun üzerine eşi İlkay Adalı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye aleyhine dava açtı. 31 Mart 2005'te mahkeme, cinayet hakkında yeterli ve inandırıcı araştırma yapılmadığı gerekçesi ile Türkiye'yi mahkûm etti. Manevî tazminat olarak İlkay Adalı'ya üç ay içinde ödenmek üzere 20 bin avro, mahkeme masrafları için ise 75 bin avro, toplamda ise 95 bin avro Türkiye'ye para cezası kesildi.

Cinayetinin arka planında Adalı'nın hakkında araştırma yaptığı, çok değerli tarihî eserlerin yer aldığı St. Barnabas Kilisesi ve İkona Müzesi'nde gerçekleşen silahlı soygun olduğu ileri sürüldü. Sözkonusu soygun,15 Mart 1996'da sabah saatlerinde gerçekleşti. Üç nöbetçiyi etkisiz hâle getirerek bir odaya kilitleyen maskeli ve silahlı kişilerin neler çaldığı açığa çıkarılamadı. Adalı, baskından dokuz gün sonra, 23 Mart günü yayımladığı haberinde, soygunda KKTC Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı'na bağlı resmî araçların kullanıldığını açıkladı. Bu haberden sonra kamuoyunda oluşan merak üzerine, Başbakan Hakkı Atun olayın "askerî bir operasyon" olduğunu açıkladı. Kutlu Adalı, 2 Nisan 1996 tarihinde tehdit edildiğini açıkladı. Adalı'nın açıklaması ve tehditler hakkındaki uyarıları emniyet yetkilileri tarafından dikkate alınmadı. 6 Temmuz 1996 tarihinde suikast gerçekleşti

SEDAT PEKER'İN İDDİALARI

Sedat Peker, 23 Mayıs 2021 tarihinde YouTube aracılığıyla Kutlu Adalı cinayetiyle ilgili bazı iddialar gündeme getirdi. Peker, Adalı cinayetiyle ilgili dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ı ve Ağar'ın çalışma arkadaşı Korkut Eken’i işaret etti. Kutlu Adalı'nın öldürülmesi görevinin ilk önce kendisine teklif edildiğini itiraf eden Peker, video aracılığıyla gerçekleştirdiği açıklamasında şunları söyledi:

“1996’da Kutlu Adalı’nın cinayetine değineceğiz dedik, söz namus. Belki bunu anlattığımda biraz şey olacaksınız, bizim devletimizle hiç bir alakası yok. Biz o zaman Korkut Eken, Mehmet Ağar hep beraberiz. Korkut Abi'nin odası Mehmet Ağar’ın odasının yanında. Çok iyi dinleyin burayı! Çok iyi! Genciz, vatanseveriz! işte şu PKK’ya yardım ediyor, ama genelde bana işadamlarını yönlendiriyorlar, faili meçhullerden ziyade. Bana dedi ki 'Kıbrıs’ta bir adam var', 'Evet abi' dedim. 'Bu...' dedi, '...Kıbrıs’ı Rumlar'a satmak istiyor!' Çocuğuz, genciz zaten. Bizi bir doldur boşalt, bir doldur boşalt. 'Bana iki tane profesyonel' dedi. 'Abi ben öz kardeşimi vereceğim sana' dedim, öz kardeşimi! Evet. Atilla Peker’i dedim. Çok iyidir dedim bu işte, uzmandır. Sokaklardan yetişmiş. THY uçak biletleri hardisklerini atmıyor. Bir arkadaşımdan öğrenmiştim. Tüm harddiskler geçmişten bu yana tüm bilet satışlarının olduğunu öğrenmiştim. Biletlerden bakababilirler. Korkut Eken, Atilla Yıldırım, bu cinayetten ne kadar önce gittiler? Ancak; Allah’a yemin olsun, yüce Allah o insanın kanını bize nasip etmedi! Adam namuslu adam! Bugünleri görmüş adam bunun için çalışmış. Rumlara ülkeyi satacağı yok adamın. Hep böyle yapıyorlar; vatanseverlik, milleti çoşturuyorlar! Herkesi birbirine sokuyorlar. Allah’a yemin olsun, aradan zaman geçti. Döndüler 3-4 gün sonra. Denk gelinemedi. Korkut Abi'yle konuştuk. Dedi, 'Tekrardan gideceğiz!', sonra orada bunlara bağlı olan başka bir ekip öldürmüş. Karşılaştık, Korkut Abi'ye. 'Abi?' dedim, 'Halloldu o iş' dedi!"

Sedat Peker'in iddialarının ardından, gazeteci örgütleri ve Kıbrıslı siyasetçiler Kutlu Adalı Cinayeti hakkındaki soruşturmanın yeniden açılmasını talep ettiler. Kuzey Kıbrıs basını, 24 Mayıs 2021 tarihinde iddiaları manşetlerine taşıdı ve KKTC hükümetinden cinayet soruşturmasının yeniden açılmasını talep etti.

Sedat Peker'in Kutlu Adalı'yı öldürmek üzere Kıbrıs'a gönderdiğini ileri sürdüğü kardeşi Atilla Peker, Muğla'da gözaltına alındı. Cumhuriyetçi Türk Partisi, iddiaları KKTC meclisine taşıyacaklarını açıkladı.

ATİLLA PEKER'İN İTİRAFLARI

Sedat Peker, 23 Mayıs 2021 tarihinde YouTube aracılığıyla Kutlu Adalı cinayetiyle ile ilgili anlattıklarından sonra kardeşi Atilla Peker gözaltına alındı. Atilla Peker'in gözaltında cinayet hakkında ifadesi ise şöyle:

"Korkut Eken ile THY’nin tarifeli uçağı ile Kıbrıs’a gitmek üzere kontrol yapılmadan uçağa doğru geçerken önce memurlara cebinden çıkardığı birkaç kimlik arasından seçerek Mustafa kimliği gösterdi ve kendini kaydettirdi. Korkut Eken bana “JERIKO”bir silah verdi ve belimde silah olmak suretiyle uçağa bindik.

Kıbrıs'a indik, ismini hatırlamadığım bir otele yerleştik sonra aynı gün Kıbrıs'ta Sivil Savunma Daire Başkanlığı’na gittik. Orada Kurmay Albay Galip Mendi ile tanıştım, yardımcısı Enver Tosun yarbay ile tanıştım. Sonrasında yan odada Korkut Eken “Uzi” marka bir silahı bana verdi, bu silahın nasıl kullanılacağını ve susturucunun nasıl sökülüp takılacağını bana öğretti.

Bir sonraki gün beyaz Reno Toros marka araçla Kutlu Adalı isimli şahsın akşam hava karardıktan sonra evinin çevresinde keşif yaptık. Hatırladığım kadarıyla evi yola yakın bahçeli bir evdi. Önünde ufak bir bahçesi vardı. Şahsın evinde kalabalık dört beş kişilik bir kalabalık olduğunu farkettik bu nedenle içeri girmedik, o esnada benim belimde Jeriko silah ve elimde susturuculu Uzi marka silah vardı.

Ertesi gün tekrar geldik, gündüzleri de evinin etrafında birkaç sefer keşifte bulunduk, yine evden çok sesler geliyordu; bunun üzerine Korkut komutan bana dedi ki 'Üç kişi de olsa bunların hepsi PKK'lıdır. PKK'lı ile dost olan da PKK'lıdır, hepsini öldürmende bir mahsur olmaz' dedi.

Üçüncü gün bır piyade Alay Komutanı’nın makamına gittik, ismini hatırlamadığım Alay Komutanı’ndan Korkut Eken’ in talebi Kutlu Adalı isimli şahsın aracının güvendiği iki rütbeli tarafından durdurularak bize teslim şahsın teslim edilmesinin sağlanmasını istedi.

Bir iki saat sonra şahsın durdurulduğu haberi geldiğinde biz de hızlı adımlarla Alay Komutanlığı binasından çıktık. Şahsın yanında 15 yaşlarında bir çocuk vardı, kişi alayın içine sokulmuş olduğunu etrafının da askerlerce sarılmış olduğunu görünce tekrar Alay Komutanı’nın makamına geri döndük; orada alay komutanını azarladı, ‘Ben sana böyle mi söyledim’ dedi. Sivil Savunma Daire Başkanlığı’na geri döndük ve ertesi gün de tekrar Türkiye'ye geri döndük, ancak Korkut Komutan bana ‘Atilla buraya geleceğiz’ dedi.

Sonrasında ben bir yaralama nedeniyle Paşakapısı Cezaevi’nde bulunduğum sırada beni cezaevinde yanımda bulunan cep telefonumdan arayarak kendisinin Klasis Otel’de kaldığını ziyarete geleceğini söyledi; bende abi ‘Cumartesi, pazar ziyaret yok. Ben hastaneye çıkacam sizi Klasis'e otele ziyaretinize gelicem’ dedim ve o tarihte cezaevinin hastane için ring aracı yoktu. Bu şekilde taksiyle gardiyan ve askerler eşliğinde hastaneye gittim. Hastane çıkışında iki sivil araç gelmesini sağladım ve bulunduğu Silivri Klasis Otel'e bu araçlarla bir gardiyan ve askerlerle gittik.

Erlere ve gardiyana lobide oturmalarını söyledim. Korkut komutanın olduğu odaya çıktım, odada Reis Sedat Peker  ve birkaç kişinin olduğunu gördüm. Korkut Eken astsubay ve uzman çavuşun alnından öperek ‘Atilla' yı getirdiğiniz için teşekkür ederim’ dedi. Bana hitaben gülerek "Atilla biz Kıbrıs işini hallettik biliyor musun’ dedi . Sonra sabaha doğru cezaevi sayımından önce cezaevine döndüm. Adı geçen şahıslarla her platformda yüzleşmeye de hazırım. Videoda anlatılanlarla ilgim görgüm bundan ibarettir."

 

twitter takip