Salonlarımız artık terapi odası mı? Yeni trend: Psikolojik temalı diziler!

Salonlar%C4%B1m%C4%B1z+art%C4%B1k+terapi+odas%C4%B1+m%C4%B1?+Yeni+trend:+Psikolojik+temal%C4%B1+diziler%21;
ABONE OL

Televizyon eleştirmeni Sina Koloğlu ve Psikiyatrist Dr. Elif Mutlu, yeni sezon ekranındaki psikoloji temalı dizileri Medyakoridoru'na değerlendirdi.

Dilan Karacan / Serbest Gazeteci

[email protected]

Sanatın belirli bir tanımı olmasa da gerçekle olan ilişkisi oldukça dikkat çekici... Her insanın eşsizliğinin en ufak yansıması da diyebiliriz sanat için. Günümüze gelene kadar biçim ve standartları değişse de sanat hala bireyi etkilemeye ve bireyden etkilenmeye devam ediyor. Artık ana akım TV kanallarındaki dizilerde bile ortaya konan eserler gerçeğe ve bireye daha da yaklaşmaya başladı diyebiliriz. En azından Türk televizyonlarında son dönemde durum bundan ibaret. Gerçek hikayelere dayanan psikoloji temalı diziler, topluma ekranları karşısından bir ‘katharsis’ yaşatıyor. Belki de bu denli izlenmesinin ardında yatan sebep bundan ibarettir. Pandemi gibi olağandışı bir dönemin insan psikolojisi üzerindeki etkileri ve insanların TV karşısında daha fazla zaman geçirmesine sebep olması ile birlikte Türk televizyonlarında yeni bir trend başarıyı yakalamış durumda. Artık birçok dizi TV karşısındaki izleyenleri terapi odasına davet eder vaziyette. 

Yaşanmış hikayelere dayanan diziler, psikolojik diziler ve benzeri birçok proje hayata geçirilmeye devam ediyor. Sektörün bu eğilimi ve izleyicinin bu ilgisini hem TV eleştirmeni Sina Koloğlu, hem de Psikiyatrist Dr. Elif Mutlu ile ele aldık.

*Sina Koloğlu - Milliyet gazetesi köşe yazarı - TV eleştirmeni

Şu sıralar psikolojik temalı ve gerçek hikayelere dayanan dizilerde oldukça artış var. Sizce bunun nedeni nedir?

Buna 'Gülseren Budayıcıoğlu psikolojik dizileri' demek daha doğru olur. İkinci bir isim çıkmadı. Açık kanal yerli dizi izleyicisi ve dijital platformlardaki yerli dizi izleyicisi ayrımını yapmak lazım artık. Açık kanal izleyicisi biraz değişiklik istiyordu. Ama hani öyle pek onun kafasını karıştıracak cinsten değil. Zengin, fakir, yasak aşk, entrika olsun ama olmasın aralığında bir tutum diyebiliriz buna. Tam da buna uygun bir kaynak bulundu. 'İstanbullu Gelin' ile hem 'kaliteli' hem de 'beklentilere cevap veren dizi' yazımını Gülseren Budayıcıoğlu yapmıştı. TV8, 'Doğduğun Ev Kaderindir' ile işe koyuldu. Ardından 'Kırmızı Oda' sonra 'Masumlar Apartmanı' geldi aynı yazarın kaleminden.

Bu dizilerin bu denli tutmasının ardında yatan sebep nedir?

'Kırmızı Oda ' ve 'Masumlar Apartmanı'nı izledikçe aslında karşınıza 'eli yüzü daha düzgün' bir yerli dizi telenovela şablonu çıkıyor. Gerçek hikâye soslu olması 'yahu bütün bunlar olmuş' inandırıcılığına bizi sokması artı bir durum oluşturuyor. Bu da bu denli tutulmalarındaki önemli bir detay. Mesela 'Kırmızı Oda' da Binnur Kaya ile Evrim Alasya sahneleri çok etkili olmuştu. Dizi, giderek bir Yeşilcam filmine evrildi mesela.

Bu yönde bir eğilimin ve izleyiciler tarafından beğenilmesinin salgınla ilgisi olabilir mi?

İnsanların zamanının mart ayından başlayarak eylül ayına kadar büyük bir bölümü evde geçti ve geçiyor. Ekran bu 'karantina' döneminde özel bir şey yapmadı, yapamadı. İzleyici 'Hadi artık diziler başlasın' hali ile karşı karşıya kaldı. Diziler olmayınca televizyonun bomboş olduğu gerçeği ile karşılaştık aslında. Belki salgının izleyici üzerine etkisi bu olmuştur diyebiliriz.
?
Dizi endüstrisindeki bu eğilimi nasıl buluyorsunuz?

Dizi izleyicisi yukarıda da söylediğim gibi artık net bir şekilde ikiye ayrıldı. Dijital platfomda yerli dizi izleyenin sayısı arttı. 'Total' izleyici sistemi üzerine kurulu açık kanaldan, 'AB' izleyicisi giderek kaçıyor çünkü beklentisini karşılayacak dizi sayısı az. Onun beğendiğini 'total' beğenmiyor ve dizi tutmadı diye bitiriliyor. Ama ağırlık, 'total' izleyicide. 'Entel dizi' yapsan karşılık bulmuyor. Sektör ikilem içinde. Tek geliri reklam. Reklam kime? Tüketene. Peki tüketen kim? Çoğunluk AB kesimi. 'Total'in izlediğini çoğunlukla 'AB' grubu izlemiyor. Ama bu dizilerin yurt dışı alıcısı var. Latin ülkeleri, balkan ülkeleri gibi.. İşte 'kimi memnun edelim?' sarmalı içinde böyle bir sektöre dönüştü. Bu büyük çıkmazın içinde 'psikolojik diziler' bir akım olacak kadar güçlü değil. Hele kendini tekrar ederse izleyen sıkılır gider. Çünkü yazılan 'psikolojik soslu yerli dizi'. Bir de çok fazla ‘gerçek hayat hikayesi' işi sonrasında bir bunalma yaşanabilir. İnsanlar 'Yeter artık çocukluğa dön travmayı anlat'tan bıktık diyebilirler.?

*Elif Mutlu - Psikiyatrist Dr.

Dizi sektöründe psikolojik temalı hikayelere olan rağbeti siz nasıl yorumluyorsunuz?

İnsanların psikiyatri ve psikoterapiye karşı her zaman hem korkuları hem ilgileri vardı. Şu dönemde Türkiye’de artmış olmasının Türkiye ile ilgili bir nedeni olduğunu düşünmüyorum. Bu diziler yurt dışı yapımlarda uzun süredir var. Dizi endüstrisindeki bu içeriklerin Türkiye’ye yansıması aynı zamanda psikolojiye ve kişisel gelişime dünya çapında son on yıldır büyük bir ilgi olmasıyla da alakalı bir durum. Psikoloji eğitimi almak, kişisel gelişim kitapları ve insanın kendini anlama yolundaki bazı çabalar bunun bir parçası. Böyle Türk yapımları daha önce yoktu ve son zamanlarda ortaya çıktı. Ben bunun dünya çapındaki dizi endüstrisinin yönelimlerinden birinin Türkiye’ye şimdi gelmesi olarak yorumluyorum.

Pandeminin etkisi oldu mu sizce?

Pandemi döneminin doğrudan bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. Dolaylı bir etkisi olabilir. Pandemi döneminde insanlar eve kapandılar ve evden çalışmaya başladılar. Ekran başında daha fazla vakit geçirmeye başladılar. Pandemi döneminde kişisel gelişimle ilgili tüm içerikler, kitaplar, online eğitimler, kişisel gelişim ve psikoloji ile ilgili tüm yönelimler arttı. Doğrudan bir ilgisi yok ama bunları izlemeye ve okumaya zaman arttığı için haliyle ilgi de artmış oldu.

Toplumsal açıdan faydalı olabilir mi bu yapımlar?

Hem faydalı hem de bazı sakıncaları var diyebilirim. Faydası şu; en azından Türkiye’deki toplum için söyleyebilirim ki ruhsal açıdan profesyonel yardım almak 10 sene öncesine kadar çoğu insanın sakladığı etiketleyici bir durum olarak algılanıyordu. İnsanlar bir ruh sağlığı profesyoneline gitse bile deli olarak etiketlenmekten çekiniyorlardı. Dizilerin faydalarından biri bu stigmanın yumuşamasına yardımcı olması oldu. İkincisi, bir terapi ortamının insanın kendisi üzerindeki meselelerin nasıl çalışıldığıyla ilgili. Yani o gizemli görünen terapideki atmosferin ruhunun dışardan da tanınmasına faydalı oldu. Bir başka faydası da bazı ruhsal sorunların insanın doğasının olağan özelliklerinden olmadığı yani bunların bir sorun kaynaklı hastalık olabileceği ve ancak profesyonel yardımla düzelebileceği anlaşılmış oldu. Faydaları açısından bunları söyleyebilirim. Yalnız Türkiye’deki dizilerin bazı sakıncaları olduğunu da düşünüyorum. Onu da eklemek isterim. Terapi ortamı yani psikiyatrist ve psikologla görüşmek, böyle bir yardım almanın bazı temel prensipleri vardır. Danışanla ilişkideki çerçeve ve terapinin uygulanış biçimi gibi. Türkiye’deki dizilerde bunlar işin gerçekte olduğundan biraz daha farklı gösteriliyor. Halk da gerçek dışı bir beklenti oluşturmuş olabilir. Bu açıdan mesleki standartlar hususunda yanlış gösterimlerin mevcut olduğunu söyleyebilirim.

 

twitter takip