Çocuk dizisinin senaryosunda reyting için yapılan değişiklik aslında kötü bir örneğinde kapılarını araladı.
Medya dünyasındaki varlığı geçen sene son bulan Doğan Grubu'nun eski CEO'su İrfan Şahin'in patronu olduğu 1441 Yapım'ın dizi piyasasındaki ilk ciddi ve adından söz ettiren projesi 'Çocuk' sezon başından bu yana Star TV ekranlarında izleyici ile buluşuyor. Kalabalık bir ana kadroya sahip olan dizide Nazan Kesal, İsmail Hacıoğlu, Serhat Teoman, Ceyda Ateş, Merve Çağıran gibi oyuncular yer alıyor. Eylül ayında yayın hayatına başlayan dizi ilk olarak Pazartesi günü ekrana gelmiş, oldukça kalabalık olan bu günde kendisini çok gösteremeyince de günü Salı olarak değiştirilmişti. Gün değişikliği genelde dizilere iyi gelmez ve final öncesi son çıkış gibi görülür ama 'Çocuk' dizisi yeni gününde kendisine daha çok seyirci toplayarak reytinglerini arttırmayı başardı. Şu an ortalama diyebileceğimiz oranlar alan hatta bu hafta 5 reytingi bile gören dizinin sezon sonunu görebileceği konusunda ben yine de tereddüt yaşamıyor değilim ama en azından bir anda yayından kaldırılma tehlikesini atlattı diyebiliriz. Dizi, bu sonuçlarla bir süre daha yayın hayatına devam edebilir, hatta kanal daha sağlam bir dizi bulamazsa belki sezonu da tamamlar(yine de her an herşey olabilir tabi ki dizi dünyasında) ancak daha 14 bölüm olmadan dizideki tüm sırları açıklayan senaryonun yakın zamanda tıkanacağını da düşünmüyor değilim. Çünkü; dizideki tüm sırlar öyle arka arkaya ortaya çıktı ki, ben bu sahnelerin hiç birinden hiç bir tat alamadım açıkçası. Oysa, hem Ali Kemal'in Efe gerçeğiyle abisini hem de Hasan'ın annesi ve oğlunu öğrendiği sahneler kilit olaylardı.
Bu sahnelerin hepsinde izleyiciye şok yaşatıp, merak uyandırmalı ve reyting yükseltmeliyiz kaygısı sezdim. Hiçbir olay sindire sindire değil, peş peşe açıklanıverince bence bir anlamı kalmadı. Bu sırlar ortaya çıkınca karakterlerin yaşayacağı kavgalar hikaye için daha önemlidir ve izleyiciyi sezon finallerine kadar süründürmek yerine akıcı ve hızlı senaryo daha makbuldür evet ama bu kadar erken olup biten olayların da hikayeyi elbet bir yerde tıkayacağı gibi de bir gerçek var. Ancak; bu yazımda diziyle ilgili değinmek istediğim başka bir nokta var. Takip edenler bilir; dizinin en dikkat çeken karakteri İsmail Hacıoğlu'nun canlandırdığı Hasan oldu. Ekranlarda eskisi kadar sık görünmedikten sonra Ayla filmi ve Kut'ül Amare dizisiyle yeniden adından söz ettiren ve bu diziyle yeniden ekranlarda boy gösteren İsmail Hacıoğlu başarılı performansıyla göz dolduruyor. İzleyicilerin dikkatini çeken bir karakter ortaya çıkartmayı başaran İsmail Hacıoğlu'na elbette söyleyecek lafım yok, Beyaz Gelincik ve Bir İstanbul Masalı gibi dizilerden bu yana çok beğendiğim bir oyuncudur zaten ama Hasan karakterinin senaryoda bu kadar ön plana çıkartılıp kahraman ilan edilmesine itirazım var. Her ne kadar izleyiciler çok memnun olup, Hasan'ı çok sevseler ve hatta dizinin en masum karakteri gibi görseler de, ilk bölümlerde 'hamile bir kadını döven' adam olarak gösterilen Hasan'ı kimse kusura bakmasın ben masum olarak tanımlayamıyorum. Ve son haftalarda Akça'nın senelerce kaçtığı, artık hayatında istemediğini kesin bir dille söylediği, kendisini kaçıran, hayatında zorla yer açmaya çalışan, elinde silahla ev basan, en önemlisi de kendisini hamile iken döven Hasan'ın peşinden koşup Efe'yi evlatlık verdiği için af dilemesini, önünde diz çöküp yalvarmasını, Hasan'dan korumak için verdiği çocuğu Hasan ile birlik olup almaya çalışmasını ve Hasan ile derin, tutkulu bir aşk yaşıyor gibi sahneler yazılmasını anlayamıyorum. (Hasan'dan kaçmak ve kendisini korumak için adamı yaralayan o değilmiş gibi şimdi Hasan'ı hiç unutamadığını ve sevdiğini söylemesi hiç birşey değilse komik. Kadınları kendilerine zarar veren adamlara aşık gibi gösteren senaryolar bir türlü tükenmiyor. Hercai'den sonra bşr de bu çıktı başımıza) Ve hatta bu konuda çok kızgınım bile diyebilirim. Her gün kadın cinayetlerinin işlendiği ve kadın haklarının malesef hala korunamadığı ülkemizde dizilerin de senaryosunda yer verdiği şiddet sahneleriyle bu suçlara ucundan kıyısından ortak olduğunu daha önceki yazılarımda dile getirmiştim.
Şiddeti kırmızı çizgi olarak gördüğüm için, kadın döven bir karakterle o adamı affedip mutlu bir ilişki yaşamaya, çocuklarını da alarak bu yaşananlar yaşanmamış gibi aile olmaya çabalayan karakteri ne sevebildim ne de o sahnelere inanabildim. Hatta dizide en katlanamadığım sahneler, Akça ve Hasan'ın sevgi dolu gibi gösterilmeye çalışılan sahneleri. Üstelik, dizinin resmi sosyal medya hesaplarından Hasan ve Akça'nın geçmiş sahnelerinden fotoğraflarının paylaşılıp "Gemişten kalan güzel anılar ve büyük bir aşk" gibi notlarla yazılmasına "Şaka olmalı herhalde" yorumundan başka bir şey diyemedim.
İsmail Hacıoğlu'nun performansını dediğim gibi ben de beğeniyorum, eleştirilerimin de hiç biri zaten ona değil ama senaryonun Hasan'ı masum, mağdur, aslan gibi aile babası, adam gibi adam olarak gösterecek şekilde değişmesini hiç sevemedim, hatta saçma ötesi bile buldum. Böylesi reytinglere daha olumlu yansımış olabilir, yapımcı ve kanal yöneticisinin tek isteği de daha çok reyting olduğu için bu değişikliğin devamının gelmesini istemiş olabilirler ancak ben bir izleyici olarak reytinge değil dizinin verdiği mesajlara ve anlattığı hikayeye bakarım. Hasan karakterini de kötü olarak görmem için Akça'yı hastanelik edecek şekilde dövmesi yetiyor bana. İlk bölümlerde böyle izledikten sonra, şu bölümlerde Hasan'ı mükemmel adam olarak göstermeleri bana hiç inandırıcı gelmiyor. Ve buna kimsenin ses çıkartmayıp, üstüne bir de alkış tutmaları resmen sinir bozucu. Hatta; sadece Akça'nın değil Hasan'ın komalık ettiği Emine ile de şimdi çok iyi anlaşması oldukça tutarsız. Kızına attığı iftira ile onun hayatını karartan Emine'nin sevimli, tatlı bir anne olup çıkıvermesi, Hasan'ın çok iyi bir adam olduğunu düşünmesi, Akça'nın annesiyle de normal bir şekilde görüşmesi gibi tutarsızlıkları neresinden tutsan elinde kalıyor. Ayrıca; her ne kadar çok beğendiğimi söylesem de, İsmail Hacıoğlu'nun performansının bu kadar abartılmasına da anlam veremiyor ve bu kadar ilahlaştırılmasını sağlıklı bulmuyorum. Evet çok iyi bir oyuncu, evet başarılı ama dizideki diğer oyuncular da armut toplamıyor, bence Murat karakterini canlandıran Kenan Acar hariç herkes rollerinin hakkını veriyor. Tek başarılı olan isim İsmail Hacıoğlu değil. Zaten, dizi piyasasında bir dizide dikkat çeken karakteri canlandıran oyunculara yeryüzünün en iyi oyuncusu gibi davranılıp, bu kadar göklere çıkartılmasını hep abartı bulmuşumdur. Daha dozunda ve abartısız övgüler ve beğeniler kimsenin başarısını yok etmeyecektir bence. Bir ismin başarısına odaklanıp diğerlerini yok saymak da ayrıca haksızlık gibi geliyor bana. İzleyicilerin beğenilerini 'Ondan başka iyi yok. O mükemmel. Sahneyi oynamıyor adeta yaşıyor' gibi yorumlarla ilahlaştırmaya, kimseyle kıyaslamamaya dönüşünce dizi senaryoları da karakterleri böyle kayırınca, açıkçası ben bu duruma bir izleyici olarak kızıyorum. Çünkü; karakterlerin bu kadar ani değişmesini, senaryonun yolundan sapmasını istemiyorum. Kaldı ki; İsmail Hacıoğlu'nun başarılı performansı Hasan'ı haklı yapmaya yetmez bence. O iyi oynuyor diye Hasan ille de masum olmak zorunda değil, iyi oyuncu kötü adamı da oynayabilir. İyi oyuncu diye karakteri iyiye çevirmeye gerek yoktu. İyi oyuncu iyi karakteri, kötü oyuncu sevilmeyecek, kötü karakteri mi oynar yani dizilerde? Sanırım, izleyicilerdeki bazı algıların değişmesi gerekiyor.
Bu nedenle; Hasan'ın bu kadar dizinin iyi adamına dönüşmesine ben bir izleyici olarak karşı çıkıyorum. Eğer kadın dövmemiş bir karakter olsaydı ben de, Akça'nın Hasan'ı affetmesini anlayabilirdim ama bence "Herkes ikinci bir şansı hak eder" tezi şiddet uygulayan insanlar için geçerli değil. Hele Hasan gibi bunu ağır bir boyutta yapanlar için hiç olmamalı. Bu yazdıklarım Hasan'ın mağduriyetleri olmadığı anlamına gelmiyor elbette. Annesiz-babasız yetimhanelerde büyüyen Hasan'ın serseri ve hırsız olmasını anlayabiliyorum ama bu durumu yaşadı diye de Akça'yı dövmesini unutmayı ve onlara mutlu aşk hikayesi yazmayı ve daha da fenası Efe'yi senelerce kendi oğlu zannedip şimdi de haklı olarak ondan vazgeçemeyen Ali Kemal'i kötü adam gibi göstermeyi doğru bulmuyorum. Annesi ve eşi tarafından yıllarca bir yalanın içinde yaşatılan Ali Kemal dizinin ilk bölümlerinde efendi, düzgün, çalışkan, makul, aklı başında bir adamken son birkaç bölümdür Hasan'ı vurmak (hatta bu sahnede Hasan'ın oğlunu kaçırdığını ve bunu babalık refleksiyle yaptığını düşünerek anlayabiliyorum bile)tamirhane yakmak, hisselerini Hasan'a vermesin diye annesine deli raporu almak, Şule'yi oğlundan ayırmakla tehdit etmek gibi şeyler yaparak şeytana dönüştürüldü. Dizilerde karakterlerin yaşadığı dönüşümleri ve ters köşeleri severim, hatta Ali Kemal'in ilk bölümlerdeki durgun halleri yerine özellikle son bölümdeki heyecanı yüksek sahnelerini de hem dizideki aksiyon hem de Serhat Teoman'ın performansı açısından beğendim ama sırf Hasan'ı parlatmak için Ali Kemal'in kötü yapılmasına yine itirazım var. Çünkü; Ali Kemal haklı ve suçu olmayan bir karakter. Herkesin ondan yıllarca oğlu sandığı Efe'yi şimdi bir anda Hasan'la Akça'ya vermesini beklediği sahneleri anlamsızca izliyorum. Hele Akça'nın sanki arkadaşına kalemini ödünç vermiş de onu istiyormuş gibi diklenerek ve kendisini haklı görerek "O Hasan'la bizim oğlumuz. Onu senden alacağız. Sen kim oluyorsun ki" demesi sinir kat sayımı arttırıyor. Bir çocuğu dünyaya getirmek emek vermenin yanında çok önemsiz bir ayrıntı. O nedenle haklı olan Akça değil Ali Kemal.
Bir oğlunun çocuğunu diğer oğluna vererek, ikisini de mağdur eden ve bu durumdaki en suçlu kişi olan Asiye'nin bile "Efe Hasan'ın oğlu. Senin olmayan şeylerin hesabını tutamazsın" diyerek Ali Kemal'i haksız görmesini, "Sen baban gibi kötüsün" diyerek sırt çevirmesini, bu duruma gelmesine sebep olduğu oğlunu suçlayarak açık açık evlat ayrımcılığı yapmasını, Hasan'a Efe'ye iyi bir baba olmasını öğütlemesini de aynı şekilde. Efe'yi Ali Kemal'e vererek Hasan'ı mağdur eden Asiye, şimdi de Hasan'a geri vermeye çalışarak Ali Kemal'i mağdur ediyor. Ve Ali Kemal'i Hasan'a yaptıkları için suçluyor. Oysa; Hasan'ın yaşadıklarının en büyük sorumlusu Asiye'nin babası ve Asiye'nin kendisi. Ali Kemal değil. Asiye, Hasan gibi mağdur ettiği diğer oğluna karşı da annelik sorumluluğunu unutmamalı. Hasan'ı babasının elinden alması haricinde dizinin en suçlu karakteri aslında Asiye....Bu konuda Hasan'la olduğu kadar Ali Kemal ile de yüzleşmesini bekliyorum. Ve tabi ki; ilk bölümlerde Efe'yi sokakta bilerek bırakan, balkondan düşerken tutmayan Şule'nin de "Efe'ye zarar veriyorsun" demesini de anlamsız buluyorum. Şule sırf Efe'yı Hasan ve Akça'ya vermek istiyor diye masum ve haklı olamaz. Bebeğini kaybettiği, eşini kaybetmek istemediği için bir yalana ortak olan Şule'yi bozulan psikolojisi nedeniyle aslında az biraz anlasam da; tamamen haklı diyemiyorum. Çünkü, bilerek yaptığı kötülükler var.
Aynı yalana ortak olan bu 3 kadının da masum, Ali Kemal'in suçlu olmasının mantığını gerçekten çözemiyorum. Ali Kemal'in yaptığı kötülüklerin de, sırf Hasan haklı gibi gösterilsin diye yapıldığını anladığım için ciddiye almıyorum. Ben açıkçası; dizide en haklı olan karakterin Ali Kemal olduğunu düşünmeye başladım. İlk bölümlerde, 5 karakterin de haklılıkları ve suçları var diyorken, tek suçlu ve kötünün Ali Kemal gibi gösterilmesi bendeki bu düşünceyi de değiştirdi. Çünkü; bu karakter hikaye gereği değil sırf Hasan parlatılsın diye kötü olarak gösteriliyor ve haklılıklarını kimse fark etmiyor. Oysa; küçücük bir çocuğa "Senin anne-baban onlar değil bunlar" demek bile o çocuğun psikolojisine zarar verecek bir şey iken, nasıl Akça ve Hasan Efe'yi almak istemekte haklı gibi gösterilir ve Efe'ye zarar veren çocuğun babası zannettiği ve gerçeği duymasına rağmen gidip sarıldığı Ali Kemal olur anlamıyorum. Ve bu yalanın mimarı olan Asiye dahil nasıl herkes en doğrusunun Efe'nin Hasan ve Akça'ya verilmesi olduğunu düşünür, onu da anlamıyorum. Çünkü, Efe'nın psikolojisini esas bozacak şey zaten gerçek anne-babasının yıllarca sevdiği, yanında büyüdüğü bu insanlar olmadığını öğrenmesidir. O nedenle; şimdi Ali Kemal'i "Babasına benzemiş. Onun gibi kötü. Şimdiye kadar yalılarda yaşadığı rahat bir hayatı vardı. Zoru görünce kötü oldu. İçinde varmış" gibi düşüncelerle şeytan göstermeye çalışmak karaktere haksızlık, oyuncuya da saygısızlık oluyor bence. Çünkü; her ne kadar Serhat Teoman oynadığı rolün altından iyi de olsa kötü de olsa kalkacak bir oyuncu olsa da, karakteri bir anda kötüye çevirmek kolaya kaçmak oluyor. Ben özellikle; Hasan ve Murat için ölüp biten ama Ali Kemal'le sürekli kavga eden Asiye'ye kızıyorum. Asiye, Efe'yi alarak sadece sadece Hasan'ı değil Ali Kemal'i de mağdur etti. Ali Kemal'in bu gerçeği öğrendiğinde söylediği gibi ölen bebeğinin arkasından gözyaşı dökme hakkı bile olmadı. Asiye'nin iki oğluna da yaptıkları ruhlarında derin yaralar açtı. Asiye bunu sadece Hasan'a değil, Ali Kemal'e de yapmışken şimdi hem suçlu hem güçlü vaziyette oğluna karşı bu kadar cephe alması mantıksızlığın içinde en mantıksız olanı. Asiye, Ali Kemal'e de, Hasan'a olduğu gibi anlayışla, şefkatle, mahçup bir şekilde yaklaşmalı, hak vermeli, anlamalı. Ondan da af dilemeli. Çünkü, hayatını bu kadar büyük bir yalanla karıştırdığı Ali Kemal'e karşı da suçlu. Her şeyden habersiz bir yalanın içinde yaşayan Ali Kemal'e bir de annesinin yaptığı bu haksızlığa kızıyor ve Asiye'nin Ali Kemal'e yaptığı bu haksızlığı kabul edip özür dilediği, Hasan'ı savunmadan sadece Ali Kemal için üzüldüğü bir sahne bekliyorum. Hatta, mümkünse bu sefer Hasan yüzünden Ali Kemal'in başına bir şey gelsin de, Asiye oğlunun değerini anlasın diye bekliyorum. Murat demişken; her ne kadar karakteri oyuncunun performansından dolayı sevemesem de; şu konuda haksızlığa uğradığını belirtmek isterim. Cinayeti Hasan'ın işlediğini söyleyip, suçu onun üzerine atmasına kızdık evet ama Hasan'ın da o cinayetin suç ortağı olduğunu kabul etmek gerek. Ceset gömen adam masum değil o suçun ortağıdır. Hasan o kadar adam gibi adamsa, kendi suçunu da itiraf ederdi ya da önce kurtardığı kardeşini sonra ihbar etmezdi. Sonuçta kızdığımız Ali Kemal Murat'ı teslim etmiş, Hasan kurtarmıştı. Bir de; Murat'a kızmadan önce o cinayetin gerçekten nefsi-müdafa olduğunu, Murat'a ilk olarak Hasan'ın arkadaşının saldırdığını, hatta Murat'ın "Kavga etmeye gelmedim. Hasan abimle konuşacağım" diyerek sakinleştirmeye çalıştığını, karşı taraf saldırınca kendisini koruduğunu da unutmamak gerek.
.
Ali Kemal'e dönecek olursak... Şule gibi çocuğa kötü de davranmayıp hatta çok seven ve Şule üzdükçe mutlu etmeye çalışan Ali Kemal'in haklı yönleri olduğunu tekrarlamak istiyorum. Efe de aynı şekilde Ali Kemal'i seviyor. Hatta kendisine kötü davranan Şule'yi bile seviyor. Senaristin Efe'ye Akça ile Hasan'ı anne-baba olarak sevdirecek gibi olması da bir diğer mantıksız hamle olacak. Çünkü ilk bölümleri hatırlarsak; Hasan gerçeği öğrenene kadar ölümüne neden olduğunu düşündüğü çocuğu için üzülmüyordu bile. Şimdi, suçunu anlayıp acı çeken baba halleri yine gerçekçi gelmiyor bana. Şimdi; Ali Kemal, Efe'den vazgeçmemekte en çok Efe için haklı iken çocuğu anne-babasından ayıran zalim adam tanımlaması her şeyi geçtim komik oluyor. Çünkü; anne-babalıkta doğuran ya da doğmasına neden olan kadar emek verenin de hakkı var. Hasan bir çocuğu olduğunu bilmediği için bu konuda suçsuz ve haklı olabilir (Hatta bana göre şiddet uygulaması babalık hakkını bile elinden alıyor. Şiddet o kadar yok sayılacak bir mesele değil ) ancak Efe'yi kendi isteğiyle evlatlık veren, anneliğinden vazgeçen Akça'yı haklı bulamıyorum. Çünkü, bu iş çocuk oyuncağı değil. Komşusuna tencere ödünç vermiş de onu istermiş gibi gezinen ve Hasan'a "Sen çok iyi bir baba olacaksın. Biz oğlumuzu birlikte büyüteceğiz" diyen Akça'nın sahnelerini ben artık mümkün mertebe geçiyorum. Hatta, bu sahnelerden sonra dizinin en sevmediğim karakteri Akça bile diyebilirim. Çünkü; Ali Kemal, Efe'yi kaçırmadı, gerçeği bilmiyordu bile. Eğer, Akça ve Hasan dizinin sonunda Efe'yi alıp mutlu bir aile olacaksa, Ali Kemal'in ne anlamı kalacak dizide? Bu karakter dizinin emanetçisi miydi ki, Efe'yi bu yaşa kadar getirip öz ailesine geri versin? Efe'den ayrılmayı, çocuklarını kaybetmeyi o da hak etmiyor. Onun emeklerinin karşılığı ve hakkı yokmuş gibi yazılan sahnelere sinirlenmiyor değilim. Hapisten çıkmış, kadın dövmüş, hırsızlık yaparak geçinen adam evet babalığı da hak etmez, Ali Kemal bu konuda da haklı. Akça, Hasan'ın iyi bir baba olacağına dair inancı olduğunu söylediği ve Hasan'ı affettiği bölümlerden sonra Efe'yi evlatlık vermesi konusunda kendisiyle çelişti ve kendi tezini kendisi çürüttü. Bu konuda değişen senaryo en çok bu karaktere zarar verdi bence. Çünkü, inandırıcılığı azaldı. Hasan ve Akça'nın bu saçma aşkı yerine ben mesela Ali Kemal ve Şule'nin aralarını düzeltip, esas onların mutlu bir aile olmak için çabalamalarını isterim. Çünkü; hem daha çok yakışan hem de daha mantıklı bir çiftler. Evliliklerinde büyük bir yalan olsa ve birbirlerini çok kırmış olsalar da, aralarındaki sorunları çözmeleri Hasan ve Akça'ya göre daha makul karşılanabilir. Bu bölümde, Şule'nin Efe için gerçekten endişelendiği ve Ali Kemal'e arkasından iş çevirmek yerine destek olduğu sahneleri sevdim. Bu çiftin boşanıp, birbirine zarar vermek yerine birbirlerine anlayış ve sevgi gösterdiği, evliliklerine yeni bir şans verdikleri, karşılıklı hatalarını affettikleri, yaşadıkları sorunları aşmak için destek oldukları sahneler izlemek izlemeyi umuyorum gelecek bölümlerden.
Bu arada; Hasan'ın bu kadar kahraman ilan edilmesiyle ilgili onun dizinin baş karakteri olduğunu savunan izleyiciler var. Bu konuda da, bu dizinin tek başrollü değil içinde 5 ana karakterin olduğu bir dizi olduğunu hatırlatmak isterim. Bu dizide Hasan dahil 5 ana karakter var ve bu karakterlerin hepsi eşit öneme sahip. Çünkü, hepsi hikayenin önemli noktalarını oluşturuyor. Bu 5 karakter ve oyuncudan biri diğerinden önemli olursa diğerine haksızlık olur. Özellikle de, diğer 4 oyuncunun neredeyse yaşı kadar deneyime sahip olan Nazan Kesal gibi usta bir ismi geri plana atıp başrol Hasan demek saygısızlık gibi geliyor bana ve şiddet uygulayan karakterin bu kadar itibar gördüğü bu dizi hakkında aslında RTÜK'ün harekete geçmesini bekliyorum. Zira, Akça'nın kendisini döven Hasan'a dönmesi ve onunla aşk yaşamasının örnek bir davranış olmadığını düşünüyorum. Şiddeti meşrulaştıran bu durumdan sonra bu dizinin de Sen Anlat Karadeniz ya da Hercai gibi şiddeti aleni bir biçimde gösteren dizilerden farkı kalmadı açıkçası.