Sibel Doğu

İstanbullu Gelin dizisinin finali yoksa tepkiler yüzünden mi değişti?

ABONE OL

İstanbullu Gelin dizisinin finali izleyicileri ikiye böldü. Bazı izleyiciler finalin vasat olduğunu savunurken bazı izleyiciler ise sevginin gücünü anlatan diziye böyle bir sonun yakışacağını düşünüyor.

Star TV'nin 3 sezon boyunca ilgiyle ve sevilerek takip edilen dizisi 'İstanbullu Gelin' geçtiğimiz hafta ekran yolculuğunu sonlandırdı. Tanıtımları ekrana gelmeye başladığı günlerden itibaren kimsenin şans vermediği ve başrol oyuncuları Aslı Enver ile Özcan Deniz'i yakıştırmadığı dizi hepimizin yüzünü kara çıkararak oldukça başarılı oldu ve kendisine büyük bir izleyici kitlesi edindi. 87 bölüm oyunca aile, evlilik, kardeşlik ve sevgi kavramlarına dair naif ve sade bir hikaye anlatan dizinin finali konusunda da izleyiciler ikiye bölünmüş durumda.

Kimi izleyenler dizinin mutlu sonla bitmesine ve Süreyya'nın Esma'ya zarar vermemiş olmasına sevinirken bazı izleyenler ise finalin vasat ve fazla 'toz pembe' olduğunu dile getirdi. 3. sezonun ilk bölümlerini düşününce sanıyorum bu ikinci fikri savunanlar daha haklı. Çünkü finalin izleyici baskısıyla değiştirilip mutlu sona çevrildiği oldukça belli oluyor. Türk dizi izleyici kitlesi dizilere gereğinden fazla bağlanıp hatta belki de kurmaca karakterleri gerçek hayatta varmışcasına sevip benimsediği için mutlu sondan başka bir ihtimali oldum olası sevemiyor. Bu nedenle de 3. sezonun ilk bölümlerinde gördüğümüz Yaz'ın büyümüş hali, "Babaaanemi annem öldürdü" repliği ve Süreyya'nın şirofzen olma ihtimali gerçek olmasın diye mesaj üzerine mesaj attılar, yorum üstüne yorum yaptılar. İzleyicilerin bu baskısı da yerine ulaşmış olmali ki, senaristler dizinin sonunda Esma ile Süreyya arasında ilmek ilmek işlenip sonunda sevgi yumağı haline gelen anne-kız ilişkisine kıyamadı ve Esma'nın ölümü Süreyya'nın ellerinden değil hastalığı nedeniyle oldu. Yaz'ın annesiden nefret eden ve onu babaannesinin katili olmakla suçlayan cümleleri de Süreyya'nın kabusu olarak gösterildi.

Hatta Yaz'ın büyümüş haliyle kadroya dahil olan Ahsen Eroğlu da sezonun ilk birkaç bölümünün ardından bir daha görünmedi ve hatta Star TV'nin bir başka dizisi 'Kuzgun'un kadrosuna dahil oldu. Aynı şekilde izleyicinin sevemediği 'Ülfet Hala' karakteri de konular toparlanarak olsa da apar topar ortadan yok oldu. 

Final bölümünde ise; Esma'nın ölümünün ardından tüm aile daha da kenetlendi, birbirlerine tutundu ve finalde de bu dizi için her bölüm izlediğimiz türden bir bölüm izlemiş olduk. Ben şahsen vurucu ve akılda kalıcı finalleri daha çok sevdiğim ve bu vurucu finallerin mutsuz sonlardan daha çok çıktığına inandığım için Süreyya'nın gerçekten de Esma'yı öldürmesini ve şizofren çıkmasını beklerdim. Çünkü dizinin ilk bölümünden bu yana sevgi kelebeği gibi gezen ve her sorunu özellikle de despot ve sert kayınvalidesinin kalbini sevgisiyle yumuşatan Süreyya'yı hiç gerçekçi bulmadım. Zaman zaman isyan edip kavga etse de Süreyya'nın sonsuz sabırlı, iyimser, güleryüzlü ve içindeki sevgisi hiç bitmeyen halleri hiç gerçekçi durmuyordu. Aynı şekilde Esma'nın geleneklerine hala bu kadar sıkı sıkıya bağlı kalması, ailesinin kalesi olarak konumlandırdığı konağını neredeyse taparcasına sevmesi, 40 yaşına gelen çocuklarının hayatına bu kadar müdahale etmesi, kararlarına karışması da abartılı idi. Ve bunlar dizide her karakterin hikayesi sade ve naif bir şekilde anlatılmasına rağmen ilk bölümlerden bu yana abartılı geliyordu bana. En çok Süreyya ile ama her geliniyle problemler yaşayan, onların sorunlarını kendi evliliğinde yaşadıklarıyla kıyaslayan, bu çağda bile çocuklarının evlenecekleri insanları kendisinin seçebileceğini düşünen ve bu böyle olmadı diye Süreyya'yı düşman benimseyen Esma'yı da, Faruk'un şirketi kardeşlerine bırakıp yönetimden çekilmesine nerdeyse Faruk ölmüş gibi ağlayan Esma'yı da hiç bir zaman mantıklı bulamamış, Esma'nın tavırlarının annelikten çok hastalık olduğunu düşünmüştüm. Tüm bunlara sonsuz sabır, anlayış ve sevgiyle karşılık verip sonunda tüm karekterleri yola getiren Süreyya'yı da mantıklı bulmayı bırakalım itici bulduğum bile olmuştu.

Dizi bu haliyle aile kavramının büyüklüğünü gösterdi belki ama durumların bu kadar abartılması gerçekçiliği öldürdü bence. (Dizinin konusu 1970'li yıllarda geçiyor olsa Esma'nın bu tavırlarını daha gerçekçi bulabilirdim ama sene 2019 olunca 400 senelik konak hikayesi bir izleyici olarak benim gözümde biraz yavan kaldı) Ben hatta Esma'nın ölümüne verilen tepkilerin bile abartılı olduğunu düşündüm. Hasta ve yaşlı bir kadının eceliyle ölümünü gayet doğal ve normal bulduğumdan aradan geçen 7 seneye rağmen özellikle çocuklarının değil de Nurgül'ün bu kadar perişan olması, Esma'dan gelen mektubun ağlanarak okunması, herkesin bir duygu seline kapılması (bir de 7 sene geçmesine rağmen herkesin aynı kalmış olması gözümüzden kaçmadı) normal değildi. (Bu demek değil ki, ailemizden birisi ölünce üzülmek saçmadır. Sadece o yaştaki ölüm normaldir ve ilk zamanlardaki üzüntü geçince artık metanet ve sağduyu ile karşılanmalıdır) O nedenle Esma'nın ölümünün sezonun ilk bölümlerinde söylendiğine sadık kalınarak Süreyya'nın ellerinden olması gerektiğine inanıyorum. Ve bunun böyle olmayacağının anlaşıldığı son birkaç bölümden itibaren vasat bir final izleyeceğimizi de tahmin etmiştim.

Ama tabi şunu da kabul etmek gerekiyor.. Süreyya hiçbir zaman Esma'yı öldürebilecek kadar kendisini kaybetmediği için finalde bunun olması da saçma olurdu. Süreyya en azından 3. sezonun başından bu yana değişimler ve kitapta olduğu gibi psikolojik sorunlar yaşamaya başlasaydı ve Esma'yı öldürebileceğine izleyiciyi inandırsaydı ancak o zaman efsane bir final izleyebilirdik. Ama senarist Süreyya'nın çocukluğuna dair hatırladığı anıların yanlış olması ve Süreyya'nın kendi kafasında kurduğu hayale inanmasının ardından bile hastalık çıkarmayıp Süreyya'yı ailesinin gücüyle iyileştirmeyi seçti. Ve anne- babasının ölümüne teyzesinin sebep olmasını bile affedecek kadar koca yürekli bir Süreyya izletti bize. Ve hatta kardeşinin ölümüne neden olmasına rağmen gayet hayat dolu ve bazen de şapşal olabilen Senem. Oysa biz bu sırları Süreyya'nın sonunu getirecek işaretler olarak algılamıştık. Ve öyle olsaydı bence daha efsane bir final izleyebilirdik ve dizi daha uzun yıllar akıllarda kalabilirdi. 

Bu haliyle 3 sezon boyunca anlattığı aile ve sevginin gücü hikayesini bozmamış olsa da vasat ve çabucak unutulacak bir final yapmış olduğunu düşünüyorum. Fakat, final bölümüne dair sevdiğim tek ayrıntı ise Süreyya'nın sahnelere dönüp şarkıcı olması oldu. Çünkü, Süreyya'nın sevdiği adam uğruna ya da ailesinin bakış açısı uygun olmadığı için mesleğinden vazgeçmesini doğru bulmuyor, bu konuda Faruk'u suçluyordum. Süreyya'nın ancak Esma'nın ölümünün ardından mesleğini yapabiliyor olması ayrıntısına da ayrıca bir yorum yapmayarak Esma için yukarıda yazdıklarımın yeterli olduğunu belirteyim. Kısaca bağlamak gerekirse; 3 sezon boyunca aslında bilinmiş ve basit bir hikayeyi derin, naif ve duygu dolu anlatarak güzel bir başarı yakalayan ve Türk TV listesine başarılı bir iş armağan eden 'İstanbullu Gelin' finalde izleyicileri mutlu etmek adına biraz kolaya kaçtı ve dizinin sonunu biraz vasat toparladı.

Bu nedenle de dizi tarihinde adı sık sık olumlu anılacak olsa da arkasından çok da 'efsane' diyemeyecek gibiyiz. Ama tabi bu durum 3 sene boyunca diziye emek veren senarist, yönetmen, teknik ekip, ve başta Aslı Enver, Özcan Deniz, İpek Bilgin, Fırat Tanış olmak üzere tüm oyuncu kadrosunun çok iyi bir iş çıkarttıkları gerçeğini değiştirmez.

Haklarını yememek lazım... Adlarını ilk duyduğumuzda uyumsuz olarak değerlendirdiğimiz Aslı Enver ile Özcan Deniz performanslarıyla çok iyi bir uyum yakaladı. Özellikle "Sürekli aynı tarz dizilerde oynuyor. Asmalı Konak'ın şehir değiştirmiş ve biraz daha modern hali. Faruk da Seymen Ağa'nın değişik versiyonu" dediğimiz Özcan Deniz gerçekten içten bir karakter yaratmayı başardı.

Ama bundan sonra Faruk karakterinin üzerine koyabileceği başka bir karakter oynayabileceğini de pek sanmadığımı eklemek isterim. Faruk hem Özcan Deniz'in performansı hem de senaryo başarısıyla Özcan Deniz'in en kaliteli karakter idi sanırım. Üzerine bundan başarılısı gelemez gibi hissediyorum. Çünkü gerçekten oynadığı tüm karakterler birbirine benziyor. Faruk'u Seymen'den ayıran en önemli nokta senaryonun daha naif ve ince işleniyor olmasıydı. Özcan Deniz bu şansı bir daha yakalayamayabilir. Ancak Süreyya rolünde izlediğimiz Aslı Enver için sanıyorum tam tersi bir durum söz konusu. Daha önce diziler konusunda biraz şansız olan ve bu dizi ile kariyerinin zirvesini gören Aslı Enver bundan sonra da kaliteli bir senaryo ve akıcı bir hikaye ile ekrana dönerse önümüzdeki birkaç yılın yeni yıldızı olarak kariyerini yükseltmeye devam edebilir.

twitter takip