Sibel Doğu

'Kızım' dizisi senaryosunu kendi kendine nasıl tüketti?

ABONE OL

Bu hafta ekrana veda edecek olan kızım dizisi senaryosunu tek yönlü ilerleterek konusunu nasıl tüketti?

tv8'in prime-time'da dizi yayınlama projesinin ilk önemli atağı olan MedYapım imzalı 'Kızım' dizisi bu hafta yayınlanacak olan 34. bölümüyle ekranlara veda edecek. Kadrosunda Buğra Gülsoy, Leyla Lydia Tuğutlu, Beren Gökyıldız, Serhat Teoman, Tugay Mercan, Sinem Ünsal gibi gibi oyuncular bulunan dizi tatlı bir baba-kız hikayesini anlatıyordu. TV8'de yayınlanan dizi tutmaz ön yargısını çürüterek ilk bölümlerde oldukça tatmin edici reyting sonuçları alan hatta zirveyi bile gören dizi son haftalarda bu başarısını giderek kaybetti ne yazık ki.

atv ekranlarında başlayan 'Hercai' dizisinin zirveye demir atmasıyla da en çok zarar gören dizilerden birisi oldu. Tabi bunda kendi hikayesini savruk ve başıboş anlatmasının da payı var. Diziyi ilk bölümden bu yana takip eden bir izleyici olarak aslında oldukça güzel olan hikayenin bu kadar vasat işlenip heba edilmesine üzülmedim desem yalan olur. Çünkü dizinin konusu tatlı, oyuncu kadrosu da başarılı idi.

Ancak dizinin başından bu yana hikayede oturmayan ve eksik olan bir şeyler vardı. Bu durum ilerleyen bölümlerde düzeleceğine daha da arttı ve dizide baba-kız hikayesi hariç diğer karakterlerin hepsi havada kaldı, onların hikayeleri hiç derin anlatılmadı. Sanırım senaristin en büyük hatası da bu oldu. Diziyi bir ara o kadar çok baba-kız hikayesinin içine sıkıştırdı ki, diğer karakterlere dair hiç bir şey izlemedik. Bu da konuyu bir kısır döngüye soktu ve birbirinden sıkıcı bölümler arka arkaya geldi. Böyle olunca da senaryo kendi kendisini tüketmiş oldu. Zaten az karakterli ve kısıtlı konulu bir diziyi daha da kısıtlayıp iki karakterin içine hapseden senaristin başarısızlığı dizinin de sonu oldu.

Dizide zaten topu topu 5-6 karakter varken bunu daha da azaltmanın yani 5-6 karakterin hikayelerini anlatamamanın da ayrı bir başarısızlık olduğu kanısındayım. Tabi ki, oyuncuların sempatikliği sayesinde Öykü ve Demir çok sevimli bir baba-kız ikilisi olunca izleyici onları çok sevdi ama komple ÖyDem anlatan bölümlerin diziyi bitirdiği de bir gerçek. Başrol karakterler olmalarına ve birlikte çok tatlı bir baba-kız portresi çizmelerine rağmen...

Her bölüm birbirinin benzeri baba-kız sahneleri izlemek senaryoyu tıkadı. Ve bu durumu Buğra Gülsoy ile Beren Gökyıldız'ın baba-kız hikayesine çok yakışan sempatileri de bir yerden sonra kurtaramamaya başladı. Üstelik 9 yaşındaki bir çocuğun omuzlarına başrol yükünü bu kadar yüklemek onun ilerideki psikoloji açısından da doğru olur mu bilemedim ama bu durum anne-babasının sorumluluğunda olduğu için pek yorum yapmadan geçelim. Ama bir çocuğun kadrodaki tüm isimlerden ön planda tutulması bir parça da haksızlık doğurdu diyebilirim.

Dizideki gelişmelere dönersek; hem dizide hem de izleyicilerin yorumlarında Demir'in babalığının bu kadar abartılmasının mantığını da çözebilmiş değilim. Çünkü, Demir zaten her babanın yapması gerekeni yapıyor. (Babalığını yaptığı hırsızlık için bir bahane olarak kullanmasını kastetmiyorum tabi ki.) Her baba çocuğu için çabalar ve mücadele verir. Bunda 'mükemmel baba' diye gözümüze sokacak ekstra  bir durum yok.

Demir'in mükemmel babalığı eğer biyolojik baba o olmasaydı anlamlı olabilirdi ama bir insanın yapmakla yükümlü olduğu sorumlulukları yerine getirdiği için takdir edilmesi oldukça zorlama oluyor. Demir'in babalığına dair sevdiğim tek şey Buğra Gülsoy'un baba rolüne çok yakışan performansı. Yoksa Candan'ın neredeyse her bölüm dile getirdiği ve hatta Demir'i öldürme planı yapan Reşat'ın bile söylediği "Sen çok iyi bir babasın" lafı gerçekten bıkkınlık yaratmıştı.

Dizide çok uzayan bu 'biyolojik baba kim' mevzunun da yüksek ihtimalle izleyici tepkisinden dolayı değiştirilip Cemal yerine Demir'in baba çıkartıldığı oldukça belli oluyor. Zira; dizinin ilk bölümünden bu yana Demir'den geçmişin intikamını almak isteyen Cemal, dizide en büyük çatışmayı yaratabilecek karakterdi. Ve biyolojik baba çıkması sağlam bir düğüm noktası olabilirdi. (Hatta, baba olmayan bir Cemal'in Demir'e kurduğu birkaç tuzak dışında o kadar da bir anlamı olmadı dizide. Eğer karakteri daha az tanınan, deneyimsiz bir oyuncu canlandırsa belki baba olmamasını kabul ederdim ama başrol ayarındaki bir ismin karakterini bu kadar vasıfsız bırakmayı anlayamadım) Ve eğer başarılı bir senarist olsaydı bu düğüm noktasından çok derin hikayeler çıkabilirdi.

Çünkü; en yakın arkadaşı ve sevgilisi tarafından ihanete uğrayan, hapse giren, kızından haberi olmayan, kızı da en büyük düşmanını baba gibi benimseyen bir karakter dizide anlamlı bir hikaye açabilirdi. (Aralarındaki sorunları halleden Demir ve Cemal'in arkadaş halleri ile Cemal'in Öykü'ye yeni bir amca olmasını da sevmedik değil gerçi...)

Tabi ki, biyolojik baba Cemal'in Öykü ve Demir ilişkisini de bozmaması gerekiyordu. Burada da, Öykü'nün hastalığı nedeniyle susmak ve kızının bir başkasına baba demesini izlemek zorunda kalan bir karakter yaratılabilirdi. Hatta, karakter ölebilirdi bile. Ama izleyicilerin Öykü-Demir ilişkisi bozulmasın baskısından korkan senarist biyolojik babayı da Demir çıkarttı ve böylelikle dizide hiçbir düğüm noktası kalmadı.

Öykü'nün hastalığı da aynı baba konusu gibi 'izleyici mutlu son sever' mantığıyla bir ilik nakliyle ortadan kalktı. Oysa ki, dizilerdeki esas hikaye ve konu yolunda gitmeyen olaylardan doğar ve baş karakterlerin huzurunu bozan etkenler, olaylar ya da karakterler ortadan kalkarsa sıkıcı, tutarsız ve sığ bir hikaye ortaya çıkar. Bu dizide olduğu gibi.

Son zamanlarda araya Uğur'un Demir'in babasının ölümüyle ilgili sakladığı sır ve Demir'in sahte ölümü gibi heyecan verici bölümler girse de dizi oldukça vasatlaştı. (Yine de haklarını teslim edelim. Özellikle Demir'in öldü zannedildiği bölüm gibi heyecanı yüksek ve dolu dolu geçen bölümler izledik son 6-7 bölüm içinde. Ama bunlar sadece tek bölümlük oldu ve devamı gelmedi. Diziyi de genel anlamda kurtarmadı.)

Tüm bunlardan sonra final bölümünden de beklentim oldukça düşük aslında. İlk bölümlerde tedavisi olmayan bir hastalığı olduğu söylenen Öykü'nün gayet sağlıklı hallerinden sonra hastalığının tekrar işleneceğini pek sanmıyorum. Pek çok Türk dizisinde olduğu gibi mucizevi bir şekilde iyileştiği anlaşılıyor. Zaten şu aşamada hastalığın belirtileri bir anda yeniden ortaya çıksa ve Öykü'nün durumu kötüleşse ya da ölse de saçma olur. Çünkü, hastalığı zaten bu bölüme kadar yavaş yavaş işlemeliler idi.

Finalde, Öykü ölmese bile hastalıkla yaşıyor ve mücadele etmeye devam ediyor mesajıyla dizi bitmeliydi. Ama hastalıkla ilgili detaylar da aniden olup bitti dizide. Ve Öykü unutkanlık yaşadığı bölümler haricinde hiç hasta bir karakter gibi yazılmadı. Arada bir ağrısı oldu, birkaç kere ilacını içmeyi unuttu, bazen de bayıldı ama bunların hiçbirisi hastalık hikayesini anlatmak için yeterli olmadı. Bunlar oldu ama çabucak da geçip gitti. Hastalık hikayesini desteklemedi. Yapılan ilik nakli için bile bu hastalığın ilerlemesini durduracak geçici çözüm denildi. Ama diziye bakarsan sanki hastalık tamamen ortadan kalkmış gibi bir hava var.  Gerçi, Öykü'nün geçtiğimiz bölüm okulun yolunu karıştırması final bölümünde bir yere bağlanır mı göreceğiz artık...

Dizide, biyolojik baba ve hastalık gibi iki tane önemli düğüm noktası vardı ancak ikisini de iyi işleyemediler ve izleyici korkusundan onların hoşuna gidecek şekilde ortadan kaldırdılar. Bu da yukarıda da belirttiğim gibi diziyi vasatlaştırmaktan başka bir şey yapmadı. Çünkü dizinin konusu bunlarla mücadele idi.

Son bölümde; Öykü'nün parkta bulduğu parayı alarak babasının hırsızlıkla suçlanmasına neden olması da aslında Demir'in şu ana kadar işlediği tüm suçlardan bir şekilde ceza almadan kurtulması düşünüldüğünde 'Adalet bir şekilde yerini buluyor' dedirtiyor ama başrol olduğu için bedel ödemekten sürekli kurtulan Demir bundan da çabucak kurtulacaktır herhalde.

Birde bu bölüme kadar 8 yaşındaki bir çocuktan çok 30 yaşındaki bir insanmış gibi bilmiş ve yaşından büyük tavırlarda izlediğimiz, babasına hırsızlık yaptığı için kızan Öykü'nün o parayı almasındaki ya da bunu öğrenen Demir'in verdiği "Bizim olmayan parayı alamayız" tepkisindeki ve de parkta hırsızlık olayını duyan Cemal'in "İnsanlık ölmüş. Buldun bari git polise ver" demesindeki tutarsızlıkları koyacak yer bulamıyorum. Sanıyorum senarist kendi yazdığı karakterleri unutuyor.

Cemal'den söz etmişken bu karakter hakkında söylemek istediğim bir şeyler daha var. Yukarıda da belirttiğim gibi, bence Cemal biyolojik baba bile olabilecek kadar kilit ve olay akışına hareket katabilecek bir karakterdi. (Orjinal versiyonunda baba Cemal'e denk gelen karakter olmayabilir. Sonuçta, Demir olunca da orjinaline uygun olmadı. Ben sadece bizdeki versiyonuna göre yorum yapıyorum) Ama baba olmasa bile güzel anlatılabilecek bir karakterin bu kadar harcanmasına üzüldüm açıkçası.

Zira Demir'in haftalarca hiç suçluluk hissetmemesine ve hatta Demir'in de Cemal'e çemkirmesine rağmen geçmişte ilk kazığı atanın Demir olduğu çok açıktı. (Demir'in sonunda bunu kabul edip Cemal'den özür dilediği sahne gibi güzel sahneler yazmak neden zor geldi senariste acaba? Başrol diye Demir'i masum ve mağdur gösterme çabası oldukça itici idi. Demir'i sevelim ve haklı bulalım diye işin çıkış noktasında haklı olan Cemal'i bu kadar kötü göstermeye gerek yoktu. Hatalarını kabul eden Demir ya da öfkesi ile vicdanı arasında kalan bir Cemal daha gerçekçi olabilirdi)

Yani Öykü'ye zarar vermesi dışında, Cemal aslında Demir'den intikam almak istemekte haklıymış. Hatta az biraz gösterdiklerine göre; geçmişte en masum olan ve çevresindeki herkese değer verip onlardan kazık yiyen de Cemal'miş. Ben mesela bunların da daha çok işlenmesini, Cemal'in daha ön planda olmasını isterdim. Hatta; anne karakteri gibi daha da kilit bir karakter olmasına rağmen yine güzel işlenmeden diziden ayrılan Asu, Cemal ve Demir'in geçmişte neler yaşadığının daha çok anlatılması da beklerdim.

Çünkü Asu'nun da, Cemal'in de anlatılabilecek bir hikayesi vardı. Uğur gibi sadece Demir'in yanında gezen, boş boş konuşan, sakarlık yapan dümdüz karakterler değillerdi. O hiç verimli anlatılmayan geçmişte o karakterlerin hikayelerini anlamlı yapan detaylar vardı. Çok sevimli-tatlı bir amca ve hakiki dost olmasının dışında bir vasfı olmayan Uğur'un ise bu kadar ön planda olmasına gerek yoktu. Hele hele aralarında gram uyum bulunmayan Sevgi ile Uğur aşkına hiç gerek yoktu. Çünkü, aralarında olmayan uyum bir yana Sevgi gibi aklı başında, kültürlü, seviyeli, ciddi, kendisini bilen bir karakterin yanına Uğur gibi laubalı, sempatikliğin dozunu kaçırıp zevzekliğe kaçan bir karakter hiç yakışmadı. Uğur, sadece Demir'in şapşal arkadaşı olarak kalmalıydı dizide. Onun için fazlasını yazmaya gerek yoktu. Çünkü karakterin bunu kaldıracak bir hikayesi yoktu. Senarist, burada belki orjinaline uygun giderek Sevgi ve Cemal karakterlerini bir araya getirebilirdi. Zira; aslında Demir kadar acı çekmiş bir karakter olan Cemal, Uğur'dan daha çok hak ediyordu hayatında onu seven bir kadın olmasını.

Cemal'i Asu'ya saplantılı bir karakter yapmak yerine ona karşı da öfkeli yazmak gerekiyordu sanki. Asu eğer diziden ayrılmasaydı ilerleyen bölümlerde sonunda o da Cemal'i sever miydi bilemem ama Sevgi-Uğur yada Asu-Cemal yerine Sevgi ve Cemal çok iyi bir çift olabilirlerdi. (Hatta; ben bugünkü hikayede Demir'e aşık olup Cemal'i hiç sevmeyen Asu'nun geçmişte Cemal'e karşı duygularını da merak etmiştim. Cemal'in babalık ihtimali aralarındaki ilişkiyi doğruluyordu, Asu neden sevmediği bu adamla bir ilişki yaşamış ve bu adama haksızlık etmiş gibi detayları izleyememiş olmak üzmedi değil) İzleyicilerin çoğu çok sevse de Uğur ve Sevgi'yi yan yana hiç yakıştıramadım ben dizi boyunca.

Tabi, Sevgi için geçerli olan durum Candan için de geçerli. Zengin ve asil bir aileden gelen, kendi ayakları üzerinden duran Candan'ın serseri ve hırsız Demir'e aşık olması normal mi? Değil tabi ki... Ama onların aralarında en azından bir uyum olduğu için fazla göze batmıyorlar. Gerçi aralarındaki uyuma rağmen hikayeleri hiç güzel anlatılmadı ve izleyici bu çiftin aşkına çok inandırılmadı. Senarist sadece baba-kıza odaklandığı için harcanan bir diğer karakter de Candan oldu. Baba-kız hikayesinin yanında anlatılabilecek bir aşk hikayesinden de kaçınan senarist şimdi Candan ve Demir'i birbirine çok aşıklar gibi gösterse, Demir'in öldüğünü zanneden Candan hüngür hüngür ağlasa ya da Demir Candan'a gerçek bir evlenme teklifi etse, Candan'a Demir için parasızlığa katlanıyor imajı verilse de inandırıcı durmuyor. Çünkü; ikisinin bu zamana kadar sadece Öykü ile ilgili konularda bir paylaşımları olduğunu gördük. İkisinin de Öykü'yü sevdiğine inandık ama birbirlerine olan aşkları zerre tatmin etmedi. Hatta baba-kız hikayesine kendisini çok fazla kaptıran izleyenler onlara sonsuz destek olan Candan'ı bile fazlalık gibi gördü.

Aslında uyumlu bir ikili olan Candan ile Demir'den naif bir aşk hikayesi çıkardı ama vasat senaryo buna da izin vermedi. Kısacası; baba-kız hikayesi anlatmak için yola çıkan bu dizi konusunu yan hikayelere kapatınca o baba-kız hikayesini bile hakkınca anlatamadı bence. Ve aslında her biri rollerine yakışan başarılı oyunculara haksızlık etti. Çünkü, hiç birisi bu kadar basit senaryoda harcanacak isimler değildi. Bu dizi "ne söylediğin kadar nasıl söylediğin de önemli" tezini doğrulayarak güzel olan hikayesini vasat bir şekilde anlattı ve finalinden hemen sonra unutulacak basit diziler kervanına katıldı.

Senaryo daha tutarlı ve akıcı ilerleseydi, en azından arkasından güzel bir dizi olarak anabilirdik. Bu kısıtlı senaryodan 2. sezonun çıkmayacağı zaten her türlü belli idi. Tek sezonda bile havada kalan, anlatılmayan, konuya dahil edilmeyen detaylarla ekrana veda edecek olan dizi için son söyleyebileceğim başarılı oyuncu kadrosuyla güzel bir dizi izlemek isterken hevesimi kursağımda bırakmış olması.

twitter takip