Serbest gazeteci Burcu Karakaş, Medyakoridoru'ndan Yağmur Kaya'nın sorularını yanıtladı...
Yağmur Kaya / Serbest Gazeteci
Sağ yönetimlerin en önemli özelliklerinden biridir tek seslilik... Ellerindeki her türlü gücü fırsata dönüştürüp, kendinden olmayanı ve kendi gibi düşünmeyeni bastırmanın binbir türlü yolunu buluyorlar. İşte bu sağ yönetimler, kamuoyuna hakikati aktaran gazetecileri ya gözaltına alıyor, ya tutukluyor, ya da yaptığı haberlerden dolayı yargılıyor. Uzun süredir merkez medyada çalışan, şimdilerde ise mesleğe serbest gazeteci olarak devam eden deneyimli gazeteci Burcu Karakaş, hakikatin peşinde koşan değil, siyaset ne yöne eserse dümeni o tarafa çeviren gazeteciler olduğunu bir kez daha hatırlatıyor ve ekliyor: "Kendisini bakan, resmi yetkili gibi gören gazeteciler var. Ancak omurgasız olabilir bu kişiler, gazeteci değil. Her dönem vardılar, bu gün de varlar. Çok da şaşırmamak lazım."
'MUHABİRLİĞİ ÇOK SEVİYORUM'
Yandaşlığı seçmeyip, mesleğini hakkıyla yapmaya çalışan gazetecilerin içinde bulunduğu zorlu koşullar, (gözaltı, tutuklama gibi) her geçen gün daha da belirginleşiyor. Ancak bir yandan da serbest gazeteciliğin sesi de her zamankinden daha gür çıkıyor ve önemi ortaya çıkıyor. Siz de baskıların karşısında direnen gazetecilerden birisiniz. Sizi bu gerçeklerin peşinden sürükleyen duygu, dürtü ve his nedir?
Gazetecilik, çok klişe olacak ama, hakikaten bir kez kana girdi mi kolay kolay vazgeçilemeyen bir yaşam biçimi. Böyle diyorum çünkü kesinlikle bir meslekten fazlası. Bu söylediğim yanlış anlaşılmasın: Gazetecilik tutkusundan son dönemde mevcut koşullar nedeniyle vazgeçmek zorunda kalan meslektaşlarımız var. Politik baskı da değil sadece, uzun süredir işsizlikle sınanıyor gazeteciler. Ben bu açıdan şanslı azınlıktanım. Gurur duyulacak bir şey değil, aksine utanıyor insan bazen. Şanstan kastım, halen haber yapabiliyor ve geçimimi gazetecilikten kazanabiliyorum. Muhabirliği gerçekten çok seviyorum. İnsanların sesini duyurabilmek, birilerinin hayatında bir şeyleri değiştirebilmek tarifi zor bir his. Bu yüzden vazgeçmesi de zor zannederim. Tarihe not düşüyorsunuz. Bundan güzel şey olur mu?
Bir dönem Milliyet'te çalıştınız. Milliyet gibi basın kurumları, Anadolu'da, taşrada, memleketin en ücra köşesinde herhangi bir vatandaşa ulaşan gazetelerden biri. Memleketin ücra köşesinde bir vatandaş o gazetede okuduğu haberler ile zihnini şekillendiriyor ve hayata karşı bir tavır takınıyordu o gün okuduğu haberlerle. Ana-akım medya belki hiçbir zaman herkesin gazetesi olmadı ama bu günler kadar da kötü değildi. Bu basın kuruluşları bu ülkeye neler kattı, neler eksiltti?
"GAZETELERDE HABER YOK"
Gazetelerin artık nereye ne kadar ulaştığını bilmek zor. Tirajlar ciddi anlamda düştü, ortada dolanan sayıların şişirilmiş olduğunu herkes biliyor. Halen her eve giren bir şey varsa o da televizyon. Mesleğe ilk başladığımda ki bu çok geç değil aslında hangi gazete ne manşet atmış diye heyecanla uyanır, kim hangi haberi atlatmış diye tatlı bir tedirginlikle gazete sayfalarını çevirirdim. Artık bir avuç yayın dışında bakmaz olduk. Çünkü gazetelerde haber yok!
"MEDYA, DEVLET SÖYLEMİNDEN ÖDÜN VERMİYOR"
"Basın kuruluşları ne kattı" sorusuna sayfalarca yanıt verilebilir, soru biraz daha spesifik olsaydı daha net yanıt verebilirdim ama şöyle diyeyim: Türkiye'de medya Cumhuriyet kurulduğundan beri devlet söyleminden ödün vermez. Bu nedenle Habertürk'ün akla ziyan açıklamalarını görüyoruz. Kendisini bakan, resmi yetkili gibi gören gazeteciler var. Halbuki gazeteci her şeyin karşısındadır. En azından öyle olmalıdır. Fakat ne yazık ki siyaset ne yöne giderse oraya gidenler de kendilerine gazeteci diyor! Ancak omurgasız olabilir bu kişiler, gazeteci değil. Her dönem vardılar, bu gün de varlar. Çok da şaşırmamak lazım.
"AKTİVİSTLİK GAZETECİLİK DEĞİLDİR"
Kötü gazeteci ve iyi gazeteci diye bir ayrım yaparsanız eğer, bunu nasıl tanımlarsınız? İsim verebilir misiniz?
Tabii ki isim vermem. (Gülüyor) Ancak genel olarak sormayan, sorgulamayan yani koyun gibi davranandan gazeteci çıkmaz. Merak olmadan gazetecilik olmaz. Merak olunca zaten soru sorarsınız. "Birileri rahatsız olmasın" diyen soru sorabilir mi? Gazeteci, muktedirin karşısında el pençe divan durmaz. Haber kaynağını aklı sıra aşağılamak, mesela, gazetecilik değil, hadsizliktir. Gazetecilik, öte yandan, aktivistlik de değildir ama Türkiye gibi kutuplaşmış ülkelerde yaşanan bir zorluk da bu. Hepimiz bazen bu hataya düşüyoruz. Gazetecilik artık sadece gazetecilik değil yani aslında Türkiye'de. Gazeteciye biçilen anlam da tam bu nedenle "kahramanlık" ya da "hainlik" üzerinden ilerliyor. Halbuki ikisi de sorunlu.
Medya çalışanlarının en önemli sorunu, sorunları nedir? Çözüm olarak neler önerirsiniz?
En önemli sorun diye nitelemek doğru olmaz ama öncelikle ifade özgürlüğünün olmadığı bir ülkede gazetecilik yaptığımızı hatırlatayım. Yani her haber, her cümle ve hatta kelime suç kapsamına girebiliyor. Tehditler gırla. Cezalar, soruşturmalar da keza. Bir de bunların üzerine ekonomik sıkıntılar var ki ona girsem çıkamayız. Yani gazeteciler bugün işsiz, para kazanmak çok zor. Bunun için ne önerilir, gerçekten bilemiyorum. Çeşitli girişimlerin olması umut verici ancak sürdürülebilir olmuyor çoğunlukla. Yani gazetecinin emeği sömürülüyor, güvencesiz çalıştırılıyor ve günün sonunda sesini de çıkaramıyor. Hazin bir durum gerçekten.
"SUSMASINLAR"
Gazetecilere, özellikle de kadın gazetecilere önerileriniz neler? Deneyimlerinizden bahseder misiniz?
Cinsiyetçi tavırlarla karşılaştıklarında susmasınlar. Eşit ücret talep etsinler, bu çünkü sıklıkla karşılaşılan bir sorun halen ne yazık ki. Zor bir dönem gazeteci olmak için, herkes için zor biraz. Ancak inat edince oluyor! Bunu söylemek de acı çünkü böyle olmaması lazım ama gerçek bu ne yazık ki. Sosyal medyadan gelen tehditlere de sessiz kalmasınlar. Benim son dönemde en sık karşılaştığım sıkıntı bu açıkçası. Ancak ifşa işe yarıyor bence, sus pus olduklarını görüyorum kaç seferdir. Tam da bu nedenle susmasınlar. Son tahlilde gazetecilik konusunda enseyi karartmasınlar!