Gazeteci ve CHP eski Milletvekili Barış Yarkadaş, Medyakoridoru'ndan Canan Kaya'nın sorularını yanıtladı...
Gazeteciliğe 35 yılını vermiş bir isim Barış Yarkadaş... Şimdilerde pek hatırlanmayan 'gazete dağıtıcılığı' ile tanışmış meslekle. Ardından çok sayıda gazete ve televizyonda aktif görev almış, kendi deyimiyle de "sık sık kovulmuş" bir isim... Güneş, Yenigün, Star, Hürriyet gazetelerinin yanı sıra, Dem TV, Halk TV, Kent TV ve Cem TV kanallarında çalışmış, TV8'in ise kuruluş aşamasında görev almış.
2006 yılında yoluna bağımsız olarak devam etme kararı alarak gercekgundem.com'u kuran Yarkadaş, 7 Haziran ve 1 Kasım’da yapılan 2015 Türkiye genel seçimlerinde 25 ve 26. dönem İstanbul Milletvekili olarak parlamentoya girdi ve aktif olarak siyasette rol aldı. Ancak 2018'deki seçimlerde partisinden aday gösterilmedi.
Şu an yalnızca gazetecilik ve tartışma programlarında yorumculuk yapan Yarkadaş'ın, geçtiğimiz günlerde CHP Maltepe İlçe Başkan Yardımcısı'nın, 23 yaşındaki bir kadına cinsel saldırıda bulunduğu haberini duyurmasının ardından parti içinde ve medyada birtakım tartışmalar gündeme geldi. Aynı dönemde CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile yaşadığı polemik ve Halk TV'deki "Şimdiki Zaman Siyaset" programının yayından kaldırılması da çok konuşuldu.
Yarkadaş'la, hem bu tartışmaları, hem Halk TV'deki pogramının sonlandırılma sürecini, hem de siyaset ve medya ilişkisini konuştuk...
CHP Maltepe İlçe Başkan Yardımcısının, 23 yaşındaki genç bir kadına cinsel saldırıda bulunduğu haberini ilk duyuran isim oldun. Bu olayla birlikte farklı ilçelerden de istismar haberleri gelmeye başladı. Taciz, tecavüz, cinayet Türkiye’nin kanayan bir yarası iken ve bu ülkede kadınların var olmak için büyük bir mücadele verdiği noktada, bir siyasi partinin içinden böyle bir haber gelmesi hepimizi dehşete düşürdü. Başkan Yardımcısı tutuklandı ama bu konuyla ilgili net bir tavır konuldu mu parti içinde?
Aslında bu konuyla ilgili medyada uzun bir süredir konuşmuyorum ve konuşmama kararı da aldım. Çünkü bir konuyla ilgili çok fazla konuşursanız, o konunun ciddiyetinin ortadan kalkması riski söz konusu olabiliyor. Bu iddialar ilk olarak gündeme geldiğinde önce bir tweet attım. Tweet’in ardından da kamuoyu oluşunca tartışılmaya başlandı.
“KENDİ MAHALLEMDE YAŞANAN SIKINTIYLA İLGİLİ BİR TAVIR ORATAYA KOYDUM VE TARİHE NOT DÜŞTÜM”
Benim açımdan çok zor bir karardı. Çünkü kendi partimle ilgili bir meseleydi. Türkiye’de AKP’nin yerleştirdiği kötü bir kültür var: Mahallecilik kültürü… Herkes kendi mahallesindeki olayların üstünü örtüp, karşı mahallede yaşanan rezaletleri ya da skandalları konuşmayı tercih ediyor. Ben kendi mahallemde yaşanan sıkıntıyla ilgili bir tavır koydum ve tarihe de not düştüm.
“KEMAL KILIÇDAROĞLU: EN KÜÇÜK BİR İDDİAYI BİLE SONUNA KADAR ARAŞTIRIN VE HİÇBİR KONUDA TAVİZ VERMEYİN” DEDİ!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da yapığım bu konuşmalardan ve uyarılardan gerekli önlemleri aldığını, bundan sonra da bu tür şeylere mahal vermeyeceğinin sonucuna da ulaştım. Çünkü Sayın Kılıçdaroğlu’nun da MYK toplantısında, “En küçük bir iddiayı bile sonuna kadar araştırın ve hiçbir konuda taviz vermeyin” dediğini arkadaşlarım bana ilettiler. Benim derdim, kendi partimde yaşanan bir sıkıntıyı yetkilileri uyararak çözmekti ve sanırım o noktada da epey bir yol kat etti CHP’nin yöneticileri.
“BİR HAFTA BOYUNCA TELEFONUM SUSMADI”
Parti tabanından inanılmaz derecede bir destek aldım. Yüzlerce mesaj ve telefon gedi. Hatta seninle bu röportajı çok daha önce yapacaktık ama telefon trafiğinden dolayı bir türlü irtibat kuramadık. Abartısız söylüyorum, yaklaşık 1 hafta boyunca telefonum 10-12 saat boyunca sürekli çaldı. Özellikle de parti tabanımızdan on binlerce de tweet atıldı.
Parti tabanım, yanımda olduklarını ifade ettiler. Bunlar da tabii ki benim açımdan mutluluk duyacağım gelişmelerdi. Bu konu medyada çok tartışılıp konuşuldu elbette. Umarım bir daha yaşanmaz. Sadece CHP’de değil tabii, bu olaylar AKP’de de yaşanıyor. AKP’nin Kemalpaşa ilçesinde birkaç gün önce AKP’li iki ilçe yöneticisi tutuklandı. Ama medyada bu yeterince yer almadı.
“SİYASİ KARİYERİMİ YAKTIĞIMIN FARKINDAYIM. BELKİ TAŞLANACAĞIM, DIŞLANACAĞIM AMA ÜZERİNE GİDECEĞİM”
AKP’liler bu durumu kendi lehlerine çevirip bir siyaset malzemesi haline getirmeye çalıştılar. Ama siyaset o kadar kirli ki, CHP’de olan bu vakaları konuşan AKP’liler, birkaç gün önce Kemalpaşa’da yaşanan olayı görmezden geldiler. Türkiye mahallecilik kültüründen kurtulmadığı sürece hiçbir sorunu çözmeyiz. Siyasi kariyerimi yaktığımın farkındayım, belki taşlanacağım, belki dışlanacağım ama sonuçta ben bu konunun üzerine gideceğim.
Kaybettiğin bir şey var mı?
Geriye dönüp baktığımda, kaybettiğim değil ama kazandığım çok şeyin olduğunu gördüm. Özellikle beni arayan kadınlar çok önemli bir görev yaptığımı, bunların mutlaka konuşulması gerektiğini, çünkü benim anlattıklarımdan daha farklı şeyler yaşadıklarını söylediler.
Partili kadınlar mı?
Hayır sadece partili kadınlar değil, birçok kadın aradı.
Hangi ilçelerdeki parti teşkilatlarından aradılar?
İnsanlar bu konularda çok kırılıyorlar. Zaten kamuoyunda çok konuştuk. Bu konuyla ilgili de ilk kez uzun bir aradan sonra seninle konuşuyorum. Çünkü bu röportajı biz zaten o günlerde de yapacaktık. Benim derdim, hem kamuoyunu hem de parti yönetimini uyarmaktı. Eğer, biz gazeteciler olarak yanlış gördüğümüz bir konu hakkında konuşmazsak kamuoyunu ve yetkilileri uyarmazsak ve kamusal görevimiz gereği onları denetlemezsek, tüm kurumlar denetimsiz bir hale döner ve bu kez hiçbir kuralın, etiğin ve ahlaki değerin olmadığı yerler haline dönüşürler. Bu da beraberinde çürümeyi getirir. Ben hem CHP’nin eski bi milletvekili olarak, hem de gazeteciliğe devam eden bir yurttaş olarak, önüme gelen bir bilgiyi kamuoyuyla paylaştım. Tabii ki insanın kendi partisiyle ilgili konuşması çok zordur. Ama ben bunu tüm arkadaşlarım şahittir, milletvekiliyken de yaptım.
“BAZI GENEL BAŞKAN YARDIMCILARI BENİ KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA ŞİKAYET ETTİ”
Şu an milletvekilliğine devam etseydin yine açıklar mıydın?
Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu da şahittir, milletvekili arkadaşlarım da şahittir, yanlış gördüğüm ne varsa milletvekiliyken de konuştum. Örneğin, milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeme geldiğinde, çıkıp kamuoyuna milletvekilerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması yanlıştır, ben buna evet oyu vermeyeceğim dedim. Kaldı ki sayın genel başkanımız dokunulmazlıkların kaldırılmasından yana açıkça tavır koydu. CHP, 2018 yılının mart ayında bir tüzük kurultayına gitti. Ben tüzük kurultayına getirilen tüm maddeleri, İstanbul’da 6 ilçe örgütümüzü ziyaret ederek üyelerimize anlattım ve bu maddeler yanlıştır, bu maddelere oy vermeyin, partinin tüzüğü antidemokratik bir hale getiriliyor dedim. Bu partide rahatsızlık yarattı. Bazı genel başkan yardımcıları, benim gazete kupürlerimi sayın genel başkan Kılıçdaroğlu’nun önüne götürerek, “İlçe ilçe dolaşıp tüzüğün aleyhine konuşuyor” dediler.
“HİÇBİR ŞEYE ÖLÜMÜNE BAĞLI DEĞİLİM”
Kim onlar?
İsimlerini söylemeyeyim. Onlar tarihe geçtiler zaten. Dolayısıyla yanlış gördüğüm bir şeye milletvekiliyken de susmadım. ‘Aman beni bir daha milletvekili yapmazlar’ kaygısına da kapılmadım. Çünkü 46 yaşındayım. Hiçbir şeye ölümüne bağlı olmamak gerektiğini öğreneli çok oldu. Eğer ölümüne bir kariyere, ölümüne bir koltuğa bağlı olarak yaşasaydım, emin ol ki hayatta hiçbir duruşum olmazdı.
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, bu konuyla ilgili senin “şov yaptığını” dile getirdi…
Ben gereken cevabı tv100’deki programda zaten verdim. Yeniden öyle bir tartışmaya hakikaten girmek istemiyorum.
Neden böyle bir şey söyledi Kaftancıoğlu sence?
Bilmiyorum. Hiç merak da etmedim neden dediğini.
“CANAN KAFTANCIOĞLU’YLA KİŞİSEL BİR SORUNUM OLMADIĞI GİBİ, ARKADAŞLIĞIM DA YOK”
Kendisiyle görüştün mü hiç bu polemikten sonra?
Hayır hiç görüşmedim. Türkiye’de bir konunun üzerine gittiğinizde, bu kişisel sorununuz varmış gibi yansıtılmaya çalışılıyor. Benim Canan Kaftancıoğlu’yla hiçbir kişisel problemim yok. Bunu konuşmayı da ayıp sayarım ama ben Canan Kaftancıoğlu yargılandığında bütün duruşmalarına gittim, destek oldum. Televizyonlarda da Kaftancıoğlu’nu savunan açıklamalar yaptım. Çünkü o davaların tamamı uyduruk davalardır. Benim Canan Kaftancıoğlu’yla kişisel bir sorunum olmadığı gibi, arkadaşlığım ve dostluğum da yok. Ama sonuçta benim partimin İstanbul İl Başkanı’dır. Bunu kişisel bir meseleye çevirmeye çalıştı bazı medya organları.
“HALK TV’YLE 8 AY ÖNCE SORUN YAŞAMIŞTIK”
Halk TV’deki programının yayından kaldırılma nedeni de bu olay mıydı?
Halk TV’den kovulmamızla ilgili medyada çok şey yazıldı. Ben bir tweet attım ve Halk TV’den kovulmamızın Canan Kaftancıoğlu’yla hiçbir ilgisinin olmadığını, bunun tamamen kanalın kendi tasarrufu olduğunu açıkça söyledim. Kanal yönetimiyle aslında 8 ay önce bir sorun yaşamıştık.
“BAŞKA KANALLARDAKİ TARTIŞMA PROGRAMLARINA ÇIKMAMIZI İSTEMEDİLER”
Ne gibi?
Halk TV’nin yönetimi; benim, Gürkan Hacır’ın, İsmail Saymaz’ın ve Elfin Tataroğlu’nun başka televizyonlardaki tartışma programlarına çıkmamızı istemediklerini söylediler. Biz de bunun üzerine kendileriyle uzun ve kapsamlı bir toplantı yaptık. Mesleğimizin gazetecilik olduğunu, gazetecilerin de doğal olarak uygun gördükleri birçok platformda konuşacaklarını, Halk TV’nin kadrolu çalışanları olmadığımızı, bu bağlamda telifli olarak çalıştığımız için kanala karşı hukuki bir sorumluluğumuzun da olmadığını anlattık. En sonunda kanal yönetimi 8 ay önce bizim söylediklerimiz konusunda ikna oldu ve bir uzlaşmaya vardık. Biz o toplantıdan sonra da farklı kanallara çıkmaya başladık. Örneğin ben tv100, Habertürk TV, Tele1 ve Haber Global’e çıktım. Ama kanal yönetimi yeniden bu konuyu gündeme getirdi ve bizim başka kanallara çıkamamızın doğru olmadığını, biz başka kanallara çıktığımızda izleyicinin bir bölümünün de o kanallara gittiğini ve Halk TV’nin reytinginin düştüğünü belirtti.
Ama son yayın da dahil olmak üzere reytinglerde birinci olan bir programdan bahsediyoruz. Dolayısıyla reyting getiren bir programı neden yayından kaldırsın ki kanal tek kaygısı buysa?
Patronlar senin benim gibi bakmazlar konulara. Böyle bir tasarrufa gittiler ve karar aldılar. Patronların bazen gözleri kararır. Oradan gelecek paraya ve reytinge çok bakmazlar. Halk TV açısından talihsizliği, benim parti içindeki taciz iddialarını gündeme getirmemin ardından programın kaldırılması oldu. Durumdan vazife mi çıkardılar, neden böyle bir şeye ihtiyaç duydular, sana tüm samimiyetimle söylüyorum ki üzerinde bir dakika bile düşünmedim.
“BİZİM MESLEKTE HİÇBİR YERDEN KOVULMUYORSAN SANA İYİ GÖZLE BAKMAZLAR”
Böyle bir ihtimal de var yani…
Cuma sabahı Gürkan Hacır kovulduğumuzu bize bildirdi. Gürkan şahittir, 5 dakika bile bu konuyu konuşmadık. Çünkü gazeteci dediğin kovulur. Bizim meslekte hiçbir yerden kovulmuyorsan sana çok iyi gözle bakmazlar. “Bir siyasetçiyle, patronla veya yazı işleri müdürüyle hiç mi ters düşmedin” diye sorarlar. Bu arada Halk TV’den dördüncü kovulmam bu. Bunun üzerine de ne düşündüm, ne kafa yordum, ne de bir kırgınlığım var. Şunu da söyleyeyim yalnız; Halk TV kimsenin değildir. Halk TV’nin gerçek sahibi gerçekten halktır.
“HALK TV’NİN SAHİBİ HALKTIR. BUGÜNKÜ YÖNETİM GEÇİCİDİR”
“KOVULDUĞUMDA TAZMİNATIMI HALK TV’YE BIRAKTIM”
CHP’yle bir organik bağı yok mu?
Hiçbir organik bağı yok. Bu yanlış bir bilgi. Halk TV gerçekten halkındır. Çünkü bugüne kadar hortum, kitap, ev gereçleri satarak gelir elde etti ve bu gelirle tam anlamıyla bağımsız bir yayıncılık yaptı. O yüzden bu kanalın sahibi halktır. Bizim Halk TV’nin aleyhine konuşmamız veya kanalı zora sokacak açıklama yapmamız da o yüzden mümkün olmaz. Bugünkü yönetim de geçicidir. Oranın esas sahibi halktır. Halk TV’nin yarın bana ihtiyacı olursa yine gider katkı sunarım. Bu arada 1 Nisan 2019 sabahı, yani Ekrem İmamoğlu’nun seçimi kazandığı gün de işten kovulmuştum. Aslı Baykal kanalı devralmıştı ve beni, Şaban Sevinç’i, Lale Özaraslan’ı, Semra Topçu’yu ve Rahmi Aygün’ü işten çıkarttı. Kanaldaki ilgili arkadaşımız tazminatım için beni aradı. Ben de tazminatımı istemediğimi ve Halk TV’ye bıraktığımı söyledim. Bunu da ilk kez sana söylüyorum. Bazen teliflerimizi geç yatırırlardı mesela, bir gün bile arayıp sormayız ne zaman yatırılacak diye. Halk TV’yle duygusal bir bağımız var.
“KRT, BİZİ DAHA ÖNCE DE İSTEMİŞTİ”
Ardından çok hızlı bir şekilde KRT TV’ye transfer oldunuz. Kim aradı?
KRT aslında bizi daha önce de istemişti. Özellikle de İsmail Saymaz’ın bir program yapmasını istemişlerdi. Üstelik daha iyi maddi koşullarda. Fakat Halk TV o dönem o kadar çok cezalarla boğuştu ki biz bırakıp gitmeyi doğru bulmadık.
“GAZETECİNİN SİYASETE GİRMESİ DELİRME HALİDİR”
Seni tanıdığım kadarıyla gazeteciliğe son derece bağlı birisin. Bir gazeteci mesleğini bırakıp neden siyasete girer peki?
Bir gazetecinin siyasete girmesi delirme halidir bence.
Bu cümlede derin bir pişmanlık seziyorum…
Hep yazarak, konuşarak, eleştirerek bir şeyleri değiştiremeyeceğimi, elimi taşın altına sokmam gerektiğini düşündüm. Sadece konuşmanın, eleştirmenin, tespit yapmanın yeterli olmadığını düşünerek, 2015 yılının Ocak ayında siyasete atılmaya karar verdim. Haziran 2015’te milletvekili seçildim ve 3 yıl boyunca bu görevi sürdürdüm. Milletvekilliği yaptığım süre içinde yaklaşık 50 yılın üzerinde bir hapis cezasıyla yargılandım. Gazeteciliğin siyasette çok faydasını gördüm. Olayları algılama ve kamuoyunun anlayacağı bir şekilde anlatmanın siyasette çok etkili olduğunu gördüm. Bir de çok fazla gazetecilikten gelme haber kaynağım olduğu için Türkiye’nin hemen hemen her yerindeki sorunları çabucak öğrenme ve bunları aktarma şansım oldu.
“MİLLETVEKİLLİĞİMİN YARISI CEZAEVLERİNDE VE ADLİYELERDE GEÇTİ”
Gazeteci duruşmalarını da yakından takip etmiştin bu süreçte…
Cezaevlerinde onlarca gazeteciyi ziyaret ettim. Gözaltına alındıklarında karakola gittim. Olabildiğince çok gazeteci davasında bulunup, onları yalnız bırakmamaya çalıştım. Milletvekilliğimin yarısı parlamentoda, yarısı cezaevi ve adliyelerde geçti. Milletvekilleri arasında bir yere uğrayıp sonra kaybolanlara “5 dakikacılar” denir. Hiçbir zaman gidip fotoğraf verip, ardından da kaybolmadım. İzlediğim bir davayı başından sonuna kadar izledim. Aklınıza gelen hemen hemen bütün düşünce ve ifade özgürlüğü davalarında bir milletvekili olarak yer aldım. Bugün olsa, yine yaparım.
Bu kadar aktif bir milletvekiliyken neden yeniden aday gösterilmedin sence?
Valla bilmiyorum. Onu Kemal Bey’e sormak lazım.
“ADAY GÖSTERİLMEDİĞİM İÇİN KIRILDIM"
Kırıldın mı?
İnsanın kırılmaması mümkün değil elbette. Ama sonuçta ben Cumhuriyet Halk Partiliyim, bundan sonra da öyle olmaya devam edeceğim. Milletvekilliği bir meslek değil sonuçta, bir görevdir. Şimdi öyle bir görevim yok ama parti tabanımız bazen hala milletvekili gibi davranmamı istiyor. Ancak ben şu anda gazeteciyim, mesleğim bu.
“SİYASET BİR MESLEK DEĞİL, OLMAMALI DA”
Siyaset?
Siyaset bir meslek değil ve olmamalı da… Bazen partiyle ilgili eleştiriler yaptığımda “Keşke demeseydiniz” gibi sitemler geliyor sağdan soldan. Ama sonuçta ben milletvekili değilim, gazeteciyim ve milletvekilliğini de bir kamu görevi olarak yaptım.
Yaptığın eleştirilerin partide genel bir rahatsızlık yarattığını düşünüyor musun?
Eleştiriyi hiçkimse sevmez. Ben Türkiye’de eleştiriyi seven ve bundan faydalanan birini görmedim.
Pişman mısın? “Keşke hiç siyasete bulaşmasaydım” dediğin oldu mu?
Bugün olsa yine gazetecilik yaparım, bugün olsa siyasette yine aktif bir görevimin olmasını isterim. Çünkü siyasetin değiştirici ve dönüştürücü bir gücü var.
Siyaset neler götürdü senden?
Eğer görevini yapmak isteyen bir milletvekiliysen, sosyal hayatını çok fazla engelliyor. Bir gün bir kız arkadaşımla sinemadaydık, ‘bugün film izleyeceğiz ve yemek yiyeceğiz’ dedim. “Pek inanmıyorum ama tamam” dedi. Salona girdik ve doğal olarak telefonumu kapattım. Film arasında açtım ve bir baktım ki 50’nin üzerinde mesaj gelmiş. Hüsnü Mahalli gözaltına alınmış. Hemen Hüsnü Mahalli’nin evine gittim, kapıyı organize şubenin komiseri açtı ve dedi ki “Vekilim biz de kendi aramızda tahminde bulunmuştuk. Barış Yarkadaş mı gelir, Mahmut Tanal mı gelir diye, siz geldiniz” dedi.
Bundan sonraki süreçte gazeteciliğe devam edecek misin?
Evet, şu anda da ediyorum zaten.
“ANKARA’YA ORTA HALLİ GİDİP FAKİR DÖNENLERDEN OLDUM”
Gerçek Gündem’i devretmiştin sanırım.
2018 yılında iflas edeceğimi anlayınca devrettim. Çünkü milletvekilliği beni ekonomik anlamda batma noktasına getirdi. Biz Ankara’ya fakir gidip zengin dönenlerden olmadık, orta halli gidip fakir dönenlerden olduk. Milletvekilliğiyle çok fazla uğraşırsanız, ticaret yapmaya da çok fazla vakit bulamıyorsunuz.
Türkiye’de medyanın bugününü nasıl değerlendiriyorsun?
Türkiye’de gazetecilik yapmak geçmişe göre daha da zorlaştı. Çünkü iktidarın, televizyonlar ve gazeteler üzerinde inanılmaz bir baskısı var. Muhalif gazeteler; hem iktidar baskısı altındalar, hem de Basın İlan Kurumu’nun reklam kesme cezalarıyla boğuşuyorlar. Hem ekonomik hem de yargı tarafından kuşatılmış durumda muhalif medya organları. Muhalif medya bu yüzden nefes bile alamayacak hale getirildi. Ama buna rağmen Cumhuriyet, Sözcü, BirGün, Evrensel, Yeni Yaşam ve Yeniçağ ayakta durmaya çalışıyor.
Yaygın medyaya geldiğimizde televizyonların işi daha da zor. Özellikle de pandemiyle birlikte reklam gelirlerinin çok azaldığını görüyorum. İnternet sitesi sahibi arkadaşlarımla da konuştuğumda gelirlerinin yüzde 40 oranında düştüğünü söylediler. Hal böyleyken, medyanın en önemli sorunu da ekonomik açıdan ayakta kalmayı başarabilmek oluyor. Ayakta kalmayı başardığınızda da iktidar baskısını savuşturmanız gerekiyor. Çift yönlü bir kıskaç altındalar yani…
Diğer yandan da “İnternet yaygınlaşınca gazeteler ölecek mi” tartışması vardı bir dönem. İletişim bilimciler şunu söylediler bununla ilgili: “Özel içerik üreten gazeteler ayakta kalmayı başaracaklar.” Çünkü haberler zaten televizyonlarda, internette, radyolarda ve sosyal medyada çok hızlı bir şekilde yayılıyor. Eğer siz o haberlerin hem arka planlarını okura sunup, hem bu haberleri detaylandırıp, hem de geleceğe yönelik bir perspektif koymayı başarırsanız, gazetelerinizi sattırırsınız.