Son olimpiyat şampiyonu Abdullah Öztürk, gözünü Paris 2024’e dikti: İstiklal Marşı'nı okutacağım!

Son+olimpiyat+%C5%9Fampiyonu+Abdullah+%C3%96zt%C3%BCrk,+g%C3%B6z%C3%BCn%C3%BC+Paris+2024%E2%80%99e+dikti:+%C4%B0stiklal+Mar%C5%9F%C4%B1%E2%80%99n%C4%B1+okutaca%C4%9F%C4%B1m%21;
ABONE OL

Milli masa tenisçi Abdullah Öztürk, 2024 Paris Paralimpik Oyunları’nda altın madalya elde ederek üst üste üçüncü kez şampiyon olmayı hedefliyor

Didem Çam / Serbest Gazeteci
[email protected]

Polonya’da, 26-29 Mart tarihleri arasında düzenlenen Para Masa Tenisi Turnuvası’nda ferdilerde şampiyon olan milli oyuncu Abdullah Öztürk, Medya Koridoru’na özel açıklamalarda bulundu. 2016 Rio ve 2020 Tokyo Paralimpik Oyunları’nda altın madalya sevinci yaşayan Öztürk, 2024 Paris Paralimpik Oyunları’nda üçüncü kez şampiyon olmayı hedeflediğini dile getirdi.

Polonya’da şampiyon olmanın mutluluğunu yaşadığını ifade eden Abdullah, “Daha gidecek çok yolumuz var. 2024 Paris Paralimpik Oyunları öncesinde şampiyonluk provalarına devam” dedi.

Hazırlıklara yoğun bir tempoda devam ettiklerini belirten milli oyuncu, “İnanın haftanın 6 günü, gece gündüz antrenman yapıyoruz. Paralimpik Oyunları’na kadar yurt içi ve yurt dışında kamplarımız ve turnuvalarımız devam edecek. Antrenmanlarımız çok iyi ve çok yoğun bir şekilde sürüyor. Çinli, Koreli rakiplerimiz de çok çalışıyor. Onlarla müsabakaya çıkmayı çok seviyorum. Onlarla oynarken çok daha ayrı motive oluyorum. Umarım Rio ve Tokyo’da olduğu gibi Paris’te de güzel anılar yaşarız” diye konuştu.

“AVRUPA’DA SÜREKLİ DAYAK YEDİK”

17 yıldır masa tenisi sporuyla ilgilendiğini belirten Abdullah Öztürk, “Bu spora çok emek verdik. İlk başladığım günkü antrenmanı hatırlıyorum. Tek bir masanın etrafında 25 sporcu ve yalnızca iki raket vardı. Sıra size her seferinde yarım saat sonra geliyordu. 4-5 saat antrenmanla o masanın başında 15 dakika anca oynayabiliyordunuz. Çok zor şartlardan bu noktalara geldik. Milli takımın kadrosunu oluşturan genç bir sporcu grubumuz oluşmuştu. Fakat 2-3 yıl hiç maç alamamıştık. Avrupa’da sürekli dayak yedik. Yani, çok genç ve tecrübesiz olduğumuz için çıktığımız her maçta yeniliyorduk. Rakiplerimiz bir noktadan sonra, ‘Türkler gelse de kolay bir maç çıkarsak’ diyordu” şeklinde konuştu.

Türkiye’nin 2013 yılından sonra masa tenisinde çok güçlü bir konuma geldiğini anlatan Öztürk, “2010 yılında Güney Kore’de Dünya Şampiyonası’na gitmiştik. Takım arkadaşım Nesim Turan’la beraber, takım müsabakalarında dünya üçüncüsü olmuştuk. Bu bizim için inanılmaz büyük bir başarıydı. O tarihten sonra artık kendimize olan güvemiz de geldi. Her yıl büyük turnuvalarda, hem ferdilerde hem de takımlarda madalyaya oynuyorduk. Boş döndüğümüz turnuva yoktu. ‘Tamam, Türkler geliyor. Masa tenisinde artık varlar’ dedirtmeye başlamıştık. 2013 yılından sonra da masa tenisinde çok güçlü ve büyük bir ülke olduk” açıklamasında bulundu.

“VÜCUDUM, ŞAMPİYONLUĞA İNANILMAZ DEĞİŞİK BİR TEPKİ VERMİŞTİ”

2016 Rio Paralimpik Oyunları’nda elde ettiği altın madalya için “Kariyerimin en büyük madalyasıydı” diyen Abdullah Öztürk, şampiyon olduktan sonra yaşadıklarını şu şekilde anlattı:

“2016 yılında şampiyon olduğumda deli gibi sevinmiştim ama madalyayı boynuma aldıktan sonra sanki boşluğa düşmüşüm gibi hissetmiştim. Stres, heyecan, uykusuz geçen geceler, yoğun antrenmanlardan sonra yorgunluktan uyuyamadığım geceler hepsi bitmişti benim için. Şampiyonluğumun ardından Paralimpik Oyunları’nın bitmesine 4 gün vardı. Tüm kafile aynı uçakla dönecektik. Şampiyon olduktan sonra, otelde 4 gün boyunca sabah kahvaltı yapıyordum, uyuyordum. Öğlen yemeğe kalkıyordum, sonra tekrar uyuyordum. Hani öyle bir boşluğa düşmüştüm yani. İletişim sıfıra inmişti. Vücudum, şampiyonluğa inanılmaz değişik bir tepki vermişti. Uçaktan inip Türkiye’ye ayak bastığımızda bizi bayraklarla bekleyen Türk vatandaşları vardı. Birçok basın mensubu etrafımızı çevirip mikrofon uzatmıştı. O an, ‘Biz herhalde çok büyük bir iş başardık’ dedim ve şampiyon olduğumu ilk orada anladım. Kariyerimde unutamayacağım anlardan biriydi.”

“TOKYO, BİZİM İÇİN ÇOK YAVAN GEÇTİ”

Son olimpiyat şampiyonu paralimpik masa tenisçi Abdullah Öztürk, 2020 Tokyo Paralimpik Oyunları öncesinde, koronavirüs salgını nedeniyle yaşadıkları zorluklara da değindi.

Olimpiyatların ertelenmesinin ardından aylarca antrenman yapamadıklarını belirten Öztürk, “2020’nin mart ayına kadar inanılmaz bir tempoda antrenmanlarımızı ve kamplarımızı yapmıştık. Neredeyse yarı yarıya form tutmuştuk. Yıl içindeki yurt içi, yurt dışı tüm programlar da yapılmıştı. Turnuvalar planlanmıştı. Bir anda olimpiyatlar için erteleme kararı gelmiş ve biz antrenmanları bırakmak zorunda kalmıştık. Sonra kapanma süreci oldu. O süreçte 4-5 ay gibi bir süre antrenman yapamamıştık. Çünkü önce sağlığımızı korumamız lazımdı. Vaka sayıları, vatandaşlarımızın vefat haberleri ayrı bir psikolojiye büründürmüştü bizi. Zaten içimizden antrenman yapmak da gelmiyordu. Sadece evde fiziksel aktivitelerle vücudumuzu diri tutmaya çalışıyorduk” ifadelerini kullandı.

Tokyo’da psikolojik anlamda da mücadele ettiklerine vurgu yapan milli oyuncu, “Tokyo, bizim için çok yavan geçti. Maç kazandık, madalya aldık ama arkadaşımıza, hocalarımıza sarılamadan kutladık. Tokyo’da her sabah testlerimiz alınıyordu. Testi pozitif çıkan kişileri duyuyorduk. Karantinaya alınıyorlardı, müsabakalardan men ediliyorlardı ve tüm emekleri boşa gidiyordu. Hatta madalyaya oynayan yabancı bir sporcu vardı. Turnuvaya 1 gün kala testi pozitif çıkmıştı. Sporcunun tüm emeklerine yazık olmuş ve sporcu karantinaya alınmıştı. Bunlara şahit olduğunuz zaman onun psikolojisi de ayrı oluyordu. Her akşam sonuç açıklandığında ve negatif olduğunda, ‘Bugünü de kurtardık’ diyorduk. Sadece oda arkadaşımızla görüşüyorduk. Olimpiyat Köyü’nün her yerinde maskeyle dolaşıyorduk. Yalnızca antrenman yaparken maskelerimizi çıkarıyorduk. Kimseyle temas etmemeye çalışıyorduk. Asansör düğmesine bile çekinerek basıyorduk” diye konuştu. 

‘ZAFER’, ZAFER BAYRAMI’NDA GELMİŞTİ

Elde ettiği şampiyonluğun 30 Ağustos Zafer Bayramı’na denk gelmesinden dolayı duyduğu mutluluğu dile getiren Abdullah Öztürk, şunları söyledi:

“Her sporcunun stresli olduğu bir müsabakası vardır. Benim için yarı final müsabakaları sıfır stres. Final müsabakaları sıfır stres ama sporculuk yaşantım boyunca çeyrek finaller benim için hep stresli geçmiştir. O eşiği atlattığımız zaman da herkes bilir ki Abdullah altını alır. Her büyük turnuvaya gittiğimde hocalarım, ‘Abdullah, yarı finale çıktıysa oraya bir altın yazın’ derdi. Tokyo’da hocalarıma, ‘Yarı finale kaldığım anda yine altını alırım’ dedim. Çeyrek final müsabakasını yendikten sonra bronz madalyam garantiydi ama ben asla bronz madalyayla yetinmek istemeyen bir oyuncuyum. Hocalarım yanıma gelip, ‘Apo yarı finale çıktın, altın madalya için çentik atalım mı?’ dediler. ‘Atın hocam. Bundan sonrası bende. Rahat olun’ dedim ve kazandım. Tokyo’daki müsabakam, 30 Ağustos Zafer Bayramı’na denk gelmişti. O kadar inanılmaz ve güzel tepkiler almıştım ki benim için çok anlamlıydı. Tarifi imkansızdı.”

Şampiyonluğun geldiği dakikaları da anlatan Öztürk, “Final maçımın son bölümlerine doğru 2-1 öndeydim. Son sette, o dönem bakanımız olan Mehmet Muharrem Kasapoğlu geldi. Tam karşıma bir baktım, beni izliyor. Bir taraftar gibi her sayıda ayağa kalkıyor, bağırıyor, tezahürat yapıyor. Bu durum inanılmaz bir itici güç olmuştu bana. Tokyo’ya hazırlanırken de sağ olsun, bizlere hep destek olmuştu. Antrenörümüz kadar yakındı bize. Son sayıyı alıp şampiyon olduktan sonra, bakanımıza doğru gittim hemen ve sarıldım. Devleti yöneten bir bakanın orada gözlerinin dolduğuna, ağladığına şahit olmuştum. O sevinci beraber yaşamıştık. Çok hoşuma gitmişti. Umarım aynı sevinci, bakanımız Osman Aşkın Bak ile de yaşarız” şeklinde konuştu.

“İSTİKLAL MARŞI’NI OKUTABİLMEK İÇİN HER ŞEYİ YAPACAĞIM”

Paris’te üçüncü kez altın madalya almak için var gücüyle çalıştığını ifade eden Abdullah Öztürk, şunları kaydetti:

“Paris heyecanı başladı. Şu an içim kıpır kıpır. Kendi adıma çok heyecanlıyım. Bunu iki defa başardım. Üçüncü kez başarabilmek için inanın çok yoğun şekilde çalışıyorum. Çünkü yaşım itibarıyla madalyaya oynayacağım son olimpiyatım olabilir. Bu fırsatı iyi değerlendirmek istiyorum. Üçüncü kez şampiyon olmayı gerçekten çok istiyorum. Bana güvenen inanan çok insan var. Takım arkadaşlarım, hocalarım, ailem, sevenlerim var. Üçüncü altın madalyayı benden çok isteyen insanlar var. Hem onları hem kendimi mahcup etmemek adına var gücümle çalışıyorum. O sürece kadar sakatlık gibi aksi bir durum olmazsa eğer, inşallah Paris’te yine elimden geleni yapıp altın madalya maçına çıkmayı hedefliyorum. Yarı finale kaldığım andan itibaren İstiklal Marşı’nı teybe koyabiliriz. Bu konuda kendime sonsuz güveniyorum. Paris’te son final maçını kazanıp İstiklal Marşı’nı okutabilmek için her şeyi yapacağım.”

ZİRVEDE BIRAKMAYI HEDEFLİYOR

Paris’te altın madalya elde ettiği takdirde sporculuk kariyerini zirvede bırakmayı hedeflediğini de belirten Öztürk, “Öyle bir düşüncem var. Umarım bunu başarabilirim. Örnek aldığım sporcular olan Naim Süleymanoğlu ve Halil Mutlu gibi efsaneler arasında yer almak istiyorum. En büyük hedefim, idealim bu. ‘Yıllar sonra masa tenisinden de bir Abdullah Öztürk geçti. Şunları kazandı. Tarihe geçti’ denilmesi, benim için çok önemli. Tarihte önemli bir yer edinmek istiyorum. Bunu başarırsam eğer planlarım arasında bırakmak var ama hayat ne getirir bilmiyoruz tabii. Sporculuk kariyerimi noktaladıktan sonra da spora hizmet etmeye devam edeceğim. Sporcu yetiştirebilirim ama işin yöneticilik kısmında daha çok bulunabilirim. Şu an Gençlik ve Spor Bakanlığında ‘spor müşaviri’ olarak görevim var. Bilgi, birikim ve tecrübelerimi genç nesillere aktarmak istiyorum” diye görüş belirtti.

“ENGELLİ ÇOCUĞUNUZA, HAYATLA MÜCADELEYİ ÖĞRETMENİZ LAZIM”

Ebeveynlerin engelli çocuklarına spor konusunda destek olması gerektiğinin de altını çizen Öztürk, “Anne babalara söyleyeceğim tek şey; engelli çocuklarınızı mutlaka ama mutlaka sporun herhangi bir dalıyla tanıştırın. Çok değil, bir kere spor salonuna getirin. Masa tenisini seviyorsa raketi, basketbolsa topu, okçuluksa okunu bir eline alsın. Ondan sonrası zaten çorap söküğü gibi gelecek emin olun. Ebeveynler, ‘Benim çocuğum yapamaz. Ömrümün sonuna kadar ona evde en iyi şekilde bakarım’ hissine asla kapılmamalı. Bu zihniyet tamamen yanlış. Sizler bugün varsınız, yarın yoksunuz. Engelli çocuğunuza, hayatla mücadeleyi öğretmeniz lazım. Onların hayata tutunabileceği, bir şeyleri başarabildiklerini göreceği bir ortam olması lazım. O da spor salonu ve spor diye düşünüyorum. Bu yüzden anne babalar, engelli çocuklarınızdan utanmayın. Onlara güvenin. Bizler başardık, emin olun sizin çocuklarınız da başarabilir” ifadelerini kullandı.



“Ailem, hangi sporu yaparsam yapayım bana hep destek oldu. Bu konuda gerçekten çok şanslıyım” diyen Abdullah Öztürk, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Arabamız yoktu, taksiyle antrenmanlara gönderdiler. Yeri geldi hocam beni aldı. Başka bir gün annem, tekerlekli sandalyemi sürerek götürdü. Bazen de ben tek başıma geldim. Bu bir mücadele ama emin olun sonu çok güzel bitiyor. O İstiklal Marşı’nı okuduğunuz zaman her eziyete, her zahmete, her şeye değdiğini göreceksiniz. Aileler de çocuklarının o madalyayı boynuna taktığı görüntüleri ekran başında izleyebilir ve onlarla gurur duyabilir.”

twitter takip