'Bunlar intihar değil cinayet'

%E2%80%99Bunlar++intihar+de%C4%9Fil+cinayet%E2%80%99
ABONE OL

Kadın intiharları son dönemde İpek Er'den sonra tekrar gündeme geldi. Bu intiharların nedenlerini ve çözümlerini psikolog, avukat ve kadın aktivistlerle konuştuk...

Bilge Çevik / Serbest Gazeteci

[email protected]

 

Kadına yönelik şiddet hayatın her alanını sarmış durumda. Erkekler kadınları her türlü şiddet biçimine maruz bırakırken devlet de erkekleri cesaretlendiriyor. Kadınlar erkek, devlet ve feodal aile yapısına hapsediliyor. Tüm bunlardan kurtulabilmek içinse intihar ediyorlar. Uzman Çavuş Musa Orhan'ın tecavüz ettiği ve intihar eden İpek Er'den sonra Batman, Bitlis ve çevre yörelerdeki kadınların intiharları gündeme geldi. Bu intiharların nedenlerini ve çözümlerini psikolog, avukat ve kadın aktivistlerle konuştuk.

'BUNLAR İNTİHAR DEĞİL CİNAYET'

Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi Üyesi Sinem Tuğcu, aslında intiharların erkek egemen sistemin kadınları aldığı çemberin çok çarpıcı yanı olduğunu vurguladı. Tuğcu, "Bu kadınlar her türlü baskı ve sömürüye maruz kalırken devlet; kadınları güçlendirmek yerine erkekleri cesaretlendiriyor. İpek Er örneği bunun en çarpıcılarından. Tecavüzcü- katil Musa Orhan tüm suçunu itiraf ettiği halde kamuoyu baskısından tutuklanıyor ama bir hafta bile olmadan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun emriyle serbest bırakılıyor. Bu arada İpek ise uğradığı tecavüz sonrası 'kirlendiğini' düşündüğü için intihar ediyor. Aslında bu bir intihar değil, cinayettir. Erkek egemen zihniyetin bekaret algısından dolayı İpek üzerinde baskı hissediyor ve hayatını sonlandırmak istiyor. Bu baskı çevredeki erkeklerin olduğu kadar aynı zamanda devletin de dolaylı yoldan politikası. Kadınların bedenlerinin, kimliklerinin kendilerine ait olduğunu anlatmak isteyen kadın mücadelesi veren aktivistler tutuklanıyor, gözaltına alınıyor. Belediyelere kayyum atanıyor ve ilk yaptıkları şey kadın merkezlerini kapatmak oluyor. Tüm bunlar esasende hem cinsiyetçilik politikası hem de Kürt kadınlarına yönelik ırkçılık politikası."

"DEVLET ERKEKLERE BU SUÇU İŞLEME CESARETİ VERİYOR"

Kadın Savunma Ağı Üyesi Tuğçe Özçelik,Gülistan Doku'nun günlerdir bulunamadığını ve kadınların Gülistan'ı arama mücadelesi ile birçok şeyle karşılaştığını belirtti. Özçelik, "Gülistan'ı ararken Dersim'de, Bölge'de genç kadınlara yönelik devletin, polisin, askerin başka bir saldırganlığı ve özel politikası ile karşılaştık. Belki Gülistan da intihara sürüklendi bilemiyoruz ama İpek Er'le bu durum bir kez daha çarpıcı biçimde ortaya çıktı. Kadınları intiharlara iten şey esasen; erkeğin tüm bu saldırganlığı karşısında ellerinin kollarının bağlı olduğunu hissettirilmesi. Musa Orhan'ın korunmasında bunu açıkça görüyoruz. Kadınlar biliyorlar ki herhangi bir devlet kurumuna gitseler kendilerine inanılmayacak, savunulmayacak. Bu çaresizlik içerisinde kadınlar başka bir yolun çözüm olduğunu düşünemiyorlar. Devlet, tüm bunlar karşısında başta İstanbul Sözleşmesi'ni uygulamalı ve kadına yönelik şiddeti önleyici politikaları derhal hayata geçirmeli. Fakat; devlet bunları yapmak yerine erkeklere bu suçları işleme cesareti veriyor" ifadelerini kullandı.

"İNTİHAR DEMEK KATİLİ TEMİZE ÇEKİYOR"

Psikolog Sevgi Türkmen, bu tür ölümleri "intihar" olarak ifade etmenin de esasında kendi içinde katili "temize çeken" bir yanı olduğunu vurguladı, “İntihar olarak ifade etmek kişinin kendi iradesiyle ölüme karar verdiği anlamıyla cinayete bir yumuşaklık kazandırmaktır. Toplum algısı olarak da ölüm, zihinlerde kadının kendi seçeneğiymiş gibi yerini almaktadır. Oysa ki kayda intihar olarak geçen tüm kadın ölümlerinin hepsinde bir erkek eli vardır. Ölümden sorumlu, ölümlerin doğrudan nedeni olarak. Bu ölümleri nedenleri ile tartışmazsak, nedenlerini açığa çıkaramazsak İpek Er'ler ölmeye devam edecektir. Çünkü; bu durum erkeğin elini de güçlendirecek hatta psikolojik şiddet ve baskı ile kadını intihara zorlayacaktır” dedi.

"KADIN İNTİHARLARI TOPLUMSAL ELE ALINMALI"

Bitlis, Batman gibi bölgelerde kadın intiharlarının fazla olmasının nedeninin aile tutumları ve eğitim olarak ifade edildiğini anımsatan Türkmen, sözlerine şöyle devam etti:

“Bunlar tümüyle kadını aşağılayıcı, yok sayıcı ve kadın cinayetlerini teşvik edici bir tespit maalesef. Egemenin, güçlünün her türlü gücünü kullanmasını teşvik edici bir yaklaşım. Bu kadınlar neden ölüyorlar; çünkü ailesi okutmuyor, baskı yapıyor gibi asıl nedenlerden uzak bir algı yaratılıyor. İpek Er’in kendi eliyle, diliyle yazdığı ve ardında bıraktığı mektubu okuduğumuzda zaten katil ayan beyan ortada. Bunları deşifre etmek, benzer olası durumların önüne geçme mücadelesi vermemiz gerekirken sosyolojik tespitler durumla oldukça alakasız ve incitici, onur kırıcı.

İntihara iten nedenler oldukça açık; taciz, tecavüz, fiziksel ve psikolojik şiddet, çaresiz bırakma, tehdit diye onlarcasını sıralayabiliriz. Bizler kadınların hangi psikolojiyle intihar ettiğini sorgulamayalım, burada psikolojik tahlillere de ihtiyaç yok. Çünkü; mesele psikolojik değil. Burada psikolojik tahlilleri kadın ölümlerine neden olan erkekler için yapmak gerekiyor. Bir erkek nasıl bu kadar kendini güçlü görebiliyor, kendi gücünü nasıl bu kadar rahat başka insanlar üzerinde kullanabiliyor, Musa Orhan gibileri kendilerine nasıl bu kadar güveniyor ya da kime veya nerelere güveniyorlar? Onlarca soru sorabiliriz böyle. Bunların siyasi ve sosyal nedenleri konuşulmalı ki asıl sorumlular ortaya çıksın. Bizler oturup kadın psikolojisini konuşup kadınlar üzerinden tahliller yaparsak sorun kadındaymış fikri yayılıyor ve ölümler bitmiyor. Ölümlerin gerçek sorumluları deşifre edilirse, kadın dayanışması her alanda, her yerde arttırılırsa güçleniriz. Elinizdeki her türlü aygıtı, hukuku, sosyolojiyi, psikolojiyi, siyaseti kadın meselesinin, kadın cinayetlerinin doğru algılanması ve gerçek sorumlularının deşifre edilmesi için kullanmak gerekiyor.”

Avukat Sezin Uçar, kadına yönelik şiddetin çeşitli biçimleri olduğunu belirtti, kadın katliamlarının da bu şiddetin bir parçası olduğunu vurguladı. Uçar, “Kadınların kendi yaşamlarına son vermesi de erkek şiddetinin bir parçası. Bu intihara sürüklenme suçunu oluşturuyor. Kadınlar gördüğü şiddetten, baskıdan kaçmak için de bu yolu tercih edebiliyorlar. Bu esasında tam olarak intihar olmuyor, erkek şiddetiyle intihara sürüklenmiş oluyor. Burada esasında şiddeti geniş yorumlamak gerekiyor ve kadın katliamı olarak değerlendirmek gerekiyor” diye konuştu.

"İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NDEN DOĞAN YÜKÜMLÜLÜKLER UYGULANMALI"

İstanbul Sözleşmesi’nin esasında kadın intiharlarını içerdiği bilgisini veren Uçar, şunları da aktardı:

“Sözleşme kadın intiharlarını kadına yönelik şiddetin bir parçası olarak değerlendiriyor. Devlete de bu konuda bir politika yürütme konusunda sorumluluk veriyor. Çünkü; sözleşme kadına yönelik her türlü şiddetin, ayrımcılığın önlemlenmesinden sorumlu. Esasında kadın intiharı Kürt illerinde daha ağırlıklı gerçekleşse de sadece Kürt illerinde gerçekleşen bir durum değil. Ama devletin hem inkar politikasının hem de kadın politikasının kesiştiği yer olarak olduğu için daha farklı bir boyutta yaşanıyor bu intiharlar. Bu durumda esasında İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanması ile alakalı. Şiddet karşısında kadınların başvuracağı mekanizmaların güçlendirmesiyle alakalı. Devlet; yargı, yasama, yürütme erkekleri ile birlikte bütünlüklü bir kadın politikası yürütmesi gerekiyor.”

"İNTİHAR NEDENLERİ HER ZAMAN GÜÇLÜ DELİLLER BIRAKMAYABİLİR"

Yargıda kadına yönelik şiddetin genelde bir cezasızlık politikası izlendiğine dikkat çeken Uçar, sözlerine şunları da ekledi:

“Türkiye Devleti’nin de şiddetin önlenmesi, kadın intiharlarının önüne geçmesi bakımından bir sorumluluğu var ve bunu da en fazla yargı politikasıyla gösterebilir. Ama bu durumlarda, kadınları intihara neyin sürüklediğine bakılmıyor. Bu da bir cezasızlık politikasını doğuruyor. Kadın intiharları her zaman arkasında güçlü deliller bırakmayabiliyor, tıpki diğer erkek şiddeti biçimlerinde olduğu gibi. (özellikle cinsel şiddet gibi…)Ama artık İpek Er gibi toplumsal olay olarak karşımıza çıktığı tüm durumlarda bunun nedenlerine inmek gerekiyor. Ve bu nedenleri yargılama konusu yapması gerekiyor. Aynı zamanda toplumsal cinsiyet algısı da kadınları intihara sürüklüyor. İstenmeyen birliktelikler, taciz, tecavüzler erkekleri cezalandırmak yerine karşımıza kadın intiharları şeklinde çıkıyor. Devlet burada erkekleri cezalandırırken toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayıcı adımlar da atmalı. Eğitimde, kamusal alanda bu konuyla ilgili çalışmalar yapmalı. Aksi halde mağdur kendini suçlu olarak görüyor."

twitter takip